~34~

6.7K 148 52
                                    

Hellö ben geldiiim. Biraz sıkıntıya girdim o yüzden bölümü erken atamadım. Artık o kafayla nasıl yazdım hiç bilmiyorum. Hatam olduysa şimdiden çok özür diliyorum.

Bu bölüm bana sövmeyin olur mu? Ahxhhsdhhs

Neyse iyi okumalar muaah öptüm ❤️

Beni sıkıca saran kolların Rüzgâr'a ait olduğunu bildiğim için hiç rahatsızlık duymadım. Nane kokusu eşliğinde uyumak bambaşka bir duyguydu ve ben uyanmak istemiyordum.

Başımı Rüzgâr'ın boynuna gömdüm. Nane kokusunu iyice içime çektim. Boynuna küçük küçük öpücükler kondurdum. Rüzgâr beni daha çok kendine bastırdı. Usulca gözlerimi açtım. Rüzgâr'ın gözleri kapalıydı. Uykulu bir şekilde gülümsedim.

Dün sevişmemiş olsak da, önemli değildi. Her şey sevişmek değildi. Rüzgâr bana bunu dün kanıtlamıştı.

Rüzgâr'ı sevmek istiyordum. Her şeyimle ona ait olmak istiyordum. Sonsuza dek birbirimizin olalım...

"Bakıyorum da gözlerini alamadın." Dedi, Rüzgâr'ın olmayan alaylı bir ses.

Evet evet doğru duydunuz. Rüzgâr'ın sesi değil!

Hayretle sesin geldiği yöne kafamı çevirdim. Benimle beraber, Rüzgâr da gözlerini açtı.

Karşımda kanepe de gevşek bir şekilde bizi inceleyen alaylı yüz Araf'tan başkasının değildi.

Yok daha neler!

Bu orospu çocuğu vip miydi istediği her yere girip çıkabiliyordu?!

"Ne işin var lan senin burada orospu çocuğu!" Diye, tısladı Rüzgâr.

"Eski dostumu ziyarete geldim." Dedi, Araf alayvari bir tonlamayla.

İyice Aşk-ı Memnuya dönmüştü bu ortam!

"Bakıyorum da mercimeği fırına vermişsiniz." Dedi, Araf.

Aslında fırına mercimek falan vermemiştik lâkin bunu Araf'ın bilmesine gerek yoktu!

Rüzgâr bana sıkıca sarıldı. Alnımdan öptü. Kokumu içine çekti. Araf ise yüzünde büyük bir nefretle bizi izliyordu. Her an şuracıkta ikimizi öldürebilirdi.

"Gördünüz mü? Ne kadar dokunaklı bir veda sahnesi." Dedi, sinirli yüzüne tezat alayvari bir tonlamayla.

Veda?

Kalbim hızla çarpmaya başladı. Başım dönüyordu. Göğsüm sıkıştı. Nefes alamadım.

"Özür dilerim küçüğüm. Sana sahip çıkmayı bile beceremeyen aptal herifin tekiyim!" Dedi, Rüzgâr. Sesinin tınısı pişmanlık yüklüydü.

"Güya mafyayım diye geçinir bir de. tee.."  dedi, Araf. Yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi.

Yeşil gözleri benim üzerimdeydi.

Konuşamıyordum. Bir şey demek istiyordum. Ama diyemiyordum. Dilim tutulmuştu.

Ben daha ne olduğunu anlamadan adamın biri sert bir darbeyle Rüzgâr'ın ensesine vurdu. Rüzgâr'ın kafası göğsüme düştü.

"HAYIR!" Diye, çığlık attım. Rüzgâr'ın başını sıkıca göğsüme bastırdım. Göz yaşlarım benden habersiz tek tek gözlerimden süzülüyordu.

Biri hiddetle beni kucağına aldı. "HAYIR! BIRAK LAN BENİ!" Diye, çığlık attım. Rüzgâr'ın başı, gece boyu uyuduğum yastığın üzerine düştü.

"ARAF LÜTFEN!" Diye, bağırdım. Rüzgâr'a n'apacaklarını hiç kestiremiyordum. En çok da bu beni korkutuyordu. Nasıl olsa Araf kafayı yemiş bir adamdı. Beni öldürebilirdi. Ben ölüme gitmeye razıydım. Lâkin Rüzgâr'a bir şey olursa ben yaşayamazdım. Yaşamanın bir anlamı olmazdı!

Kapının Ardında ki Yüz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin