Bölümü geciktirdiğim için çok çok özür dilerim. Maalesef ki dedemi kaybettik. Gerçi ben hâlâ inanabilmiş değilim. İnsana hiç inandırıcı gelmiyor. Bu his tarif edilemiyor... Her neyse konuşmayı kısa kesmek en iyisi..
Sizden rica etsem dedem ve tüm vefat edenlere bir Fatiha okur musunuz? Şimdiden okuyan okumayan herkese çok teşekkür ederim.
İyi okumalar diliyor, hepinizi kocaman seviyorum ❤️
.....
Saatlerdir Kartal'ı bekliyordum. Hastaneye, Gökhan'ın yanına giden Kartal dönmek bilmemişti. Acaba bir delilik yapıp Rüzgâr'ın öldüğünü Gökhan'a söylemişti ve şimdi de Gökhan'ı sakinleştirmeye mi çalışıyordu?
İnşallah söylememiştir!
Üstüne üslük Pera yaşıyordu! Gökhan'ın 'o gün o saatte ölmesi gerekiyordu' dediği biricik Pera'sı yaşıyordu.. uğruna güya dost bildiği, Araf'a düşman kesildiği Pera'sı yaşıyordu..
Şaka gibiydi! Bu olanları beynim almıyordu. Şu son birkaç gün de kendimi büyümüş hissediyordum. Bir şeylerle alay etmek, ya da yakışıklı birine yavşamak istemiyordum. Tek isteğim akıl sağlığımı kaybetmemekti...
Zaten var mıydı ki? Dediğinizi duyar gibiyim. Az buçuk vardı işte. Ve ben şu an, o az buçuk olan akıl sağlığımı da yitirmekten korkuyordum.
Elimde olduğunu bile fark etmediğim telefonumun titremesiyle, yerimden sıçradım. Bilinmeyen numara yazmasına mı şaşırayım? Yoksa bilinmeyen numaranın neden beni aradığına mı? Bilemedim.
Telefon biraz daha titredikten sonra, açmayı akıl edebildim.
"Alo?" Dedi, tınısı oldukça tanıdık gelen bir adam sesi.
"Kimsiniz?" Diye, sordum. Ellerimin titremesine engel olamadım.
"Ece Naz?" Dedi, adamın kalın tonlaması. Güldü. "Ahh! Biliyorum şu an çok şaşkınsın. Ya da beni tanımadın mı?"
"Rüzgâr? Sen misin?" Diye, fısıldadım şaşkınlık dolu bir tonlamayla. "Ama hayır sen öldün! İmkânsız! Aklım bana oyun oynuyor!"
Daha iki hafta evvel karşımda başından silahla vurulan, Rüzgâr güldü. Ya da sesi Rüzgâr'a oldukça benzeyen birisi benimle taşşak geçiyordu..
"Evet evet güzelim öldüm ben. Hatta ahiretten arıyorum seni. Burada hava çok güzel. Sen de bana eşlik etmek ister misin?"
Yutkunmak istedim. Lâkin tükürüğüm boğazımdan geçmedi. Sanki biri sıkıca boğazımı sıkıp, nefes almamı engelliyor gibiydi.
"Ama sen öldün.." diye, fısıldadım.
"Çok aptal ve safsın be Ece Naz!" Dedi. "Gerçi Gökhan ve Kartal kadar olamasan da aptalsın."
Kesinlikle benimle taşşak geçiyordu!
"Şimdi Kartal seni hangi cehenneme götürdüyse, oradan çıkıp, sana vereceğim adrese geliyorsun. Seninle küçük bir işim var. Ondan sonra da seni tamamiyle bu dünyadan silmeyi planlıyorum."
Kesinlikle birisi bana eşek şakası yapıyor olmalıydı!
"Siktir git!" Diye, tısladım daha fazla dayanamayarak. Telefonu bilinmeyen numaranın yüzüne kapattım.
Kapattıktan birkaç saniye sonra telefon tekrar titremeye başladı. Konumu her şeyi kapattım. Israrla titremesini umursanmayarak, telefonu hırsla duvara fırlattım. Başımı ellerimin arasına alıp, şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım. Ağlamak istemiyordum. Lâkin kendimi durduramıyordum da. Sadece bir çocuk gibi ağlıyordum.
Ağlayarak atlatamayacağımı bildiğim hâl de ağlamaya devam ediyor, kafayı yememek için kendimi bir hayli zor tutuyordum...
.....
🦅
Gökhan ile beraber eve gelmiştik. Pera'nın yaşadığını duyunca hastane de durduramadık pezevengi. Mutluluktan gözlerinden yaşlar süzülen Gökhan pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Bir insan gülerek ağlar mı amına koyayım?
Yolcu koltuğunda oturmuş, pişmiş kelle gibi sırıtan suratıyla yüzüme bakıyordu.
"Ulan!" Diye, bağırdı heyecanla. "O kadar mutluyum ki, mutluluktan seni öpebilirim ha!"
Yüzümü buruşturdum. "Siktir lan öptürmem sana kendimi!" Dedim, ekşimiş yüz ifademle. Yavşak hâlleri de hiç çekilmiyor orospu evladının.
Ama yine de şaşkın olduğu her halinden belli oluyor. Sonuçta o da beklemiyordu, Pera'nın hâlâ hayatta olduğunu. Belki de birkaç ay sonra Pera eskisi gibi bizimle olacak...
Keşke Rüzgâr'ı da kaybetmemiş olsaydık...
Orospu çocuğu Araf! Bundan sonra kork benden..
Gökhan heyecanla arabadan indiğinde, arkasından bağırdım. "Amına koyduğum daha yeni ayaklandın! Ani hareketler yapma lan!"
"PERA YAŞIYOR LAN!" Diye, bağırarak zıplayınca, benim devreler attı. Hızla Gökhan'ın yanına gidip, götüne bir tekme attım. "Rahat dur piç!"
"Ay vur banaağ!" Diye, götünü sallayan Gökhan'ın kafayı yediğini anladım.
Tam o an da Atakan'ın endişeli ve hızlı adımlarla bana geldiğini fark ettim. "Abi koş! Ece Naz çok kötü! Kafayı yemiş gibi ağlıyor!"
Gökhan duraksadı, ben ise hiçbir cevap vermeden içeriye koştum. İçeri girmekle Ecoş'un yürek yakan ağlamaları, çığlıkları içimi burktu. Beynim durmuş, hiçbir şey düşünemiyorum. Gözüm hiçbir şey görmüyor. Hızlı adımlarla üst kata çıkıyor, Ece Naz'ı o hâlde görmekten deli gibi korkuyorum.
Ece Naz'ın kaldığı odaya girdiğimde, başını ellerinin arasına almış çığlık çığlığa ağlıyor olduğunu gördüm. İçim cız etti.
Hemen yanına gidip, kendime çektim. Sıkı sıkı sarıldım. Sadece sarılıp, sakinlesmeşini bekleyeceğim. Çünkü şu son iki ay da yaşadıkları kolay değil. Onu çok iyi anlıyorum.
"Kartal..." Dedi, nefes nefese ağlayarak. Nefesi kesildii. Hıçkırdı. Onunla beraber benim de nefesim kesildi. "Dayanamıyorum." Bir kez daha hıçkırdı. Başını göğsüme gömdü. Çıldırmış gibi ağlamaya devam etti. Elimden bir şey gelmediği için, kendimden nefret ediyorum.
"Ölmek istiyorum. Lütfen.. lütfen öldür beni." Dediğinde, beynime giden kan akışı durdu. Kaskatı kesildim. "Daha fazla dayanamıyorum. Kafayı yemiş gibi hissediyorum.. lütfen." Diye, fısıldadı.
İstemsizce gözümden bir damla yaş süzüldü. Daha on dokuzuna girecek olan bir kız kollarımda ölmek için bana yalvarıyor. Bu tahmin edilemez derece de acı verici bir şeydi. Ece Naz'ın canı yanıyordu. Her şeye rağmen gülen, eğlenceli ve bir o kadar pozitif düşünceli bir kız şu an da kollarımda ölmek için bana yalvarıyor. Ve benim elimden hiçbir şey gelmiyor..
Ve benim anladığım tek şey bu küçük kız çocuğunun ruhunun öldüğüydü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kapının Ardında ki Yüz (+18)
HumorHer şey Ece Naz'ın üvey babasının kendisini borçları karşılığında bir adama vermesiyle başlıyor. Lâkin Ece Naz klasik kitaplarda da ki kızlar gibi değil. Kafasına göre hareket eden vurdum duymazın teki. Siz de Ece Naz ile gülüp, eğlenmeye hatta yer...