~56~

3.1K 87 27
                                    

Sabahın köründe beni uyandıran ve romantik bir kahvaltı hazırlayan Rüzgâr'ı övsem mi yoksa sövsem mi bilemedim.

Kırkından sonra bu ne romantiklik Rüzgâr?

Rüzgâr'ı ilk tanıdığım günler geldi aklıma yüzümü buruşturdum. Koskoca iki yıl nasıl da çabuk geçmişti öyle..

Ablamın hayran olduğu adama bak tam bir kahpenin öz evladı çıktı. Gerçi o kahpenin öz evladı şimdi bana aşık olduğunu iddia ediyor. En başta da bana aşık olduğu iddia edilmişti ve ben sazan gibi buna düşmüştüm. Gerçi bizim durum biraz karışıktı. Araya Gökhan, Araf ve Kartal girmişti.

Sırf Pera'ya benziyorum diye Araf beni esir almak istemiş, Gökhan ise beni etkilemeye çalışmıştı. Belki de ben Gökhan'ı yanlış anlamıştım. Bilmiyorum.

Bildiğim tek bir şey var. O da Araf'tan nefret ettiğim, Gökhan'ı samimiyetsiz bulduğum ve Rüzgâr'ın takıntılı olduğuydu.

Kartal ise ilk gördüğüm günden beri beni etkilemişti. Ve o etkileyiş aşka dönmüştü. Ama Rüzgâr'ın bu yaptıklarını bilmeden önce öldüğünü zannettiğimiz hâlde benimle birlikte olmak istemişti. Abisi gibi gördüğü Rüzgâr'ın beni sevdiğini düşündüğü hâlde benden etkilenmişti...

Bu aşk mıydı yoksa kahpelik miydi?

İnanın ben de çözemiyorum..

Ve ben gün geçtikçe eski hâlimden utanç duyuyordum. Hadi ama bir insan o kadar yavşak ve aptal olabilir miydi?

Evet olabilirdi!

"Günaydın prensesim." Dedi, artık duymaktan bıktığım Rüzgâr'ın sesi. 'prensesinin suratında twerk atayım' dememek için zor tutuyordum kendimi.

Cevap vermeden masaya oturdum. Ve elime bir krep aldım. Krepten bir ısırık aldığımda lezzetten gözlerim pörtledi. "Yapıyosun bu işi ha!" Dedim. Rüzgâr güldü.

"Bugün Güz yanıma gelecek biraz onunla vakit geçireceğim." Dedi.

Güz kim diye soracak olursanız, Rüzgâr'ın on yaşında ki kızı. Gerçi artık on iki yaşında..

Rüzgâr'ın irtibata geçtiği tek kişi Selin'idi ve onu da tehditle kendine çevirmişti. Eh o da başlarda Rüzgâr'dan korktuğu için kimseye bir şey söylemese de, şu an hiçbir şey umurunda değildi. Güz, Selin ile kalsa da çoğu zaman Rüzgâr'ın yanına da geliyordu.

"Sen bilirsin ben tüm gün evde durup, televizyon izlemek istiyorum." Dedim.

"Ben üçümüz sinemaya gideriz diye planlıyordum." Dedi, Rüzgâr.

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum. Hadi ama tam ağzının ortasına geçirmelik görünüyordu!

"Ben gelmek istemiyorum canım." Dedim. "Siz baba kız eğlenmenize bakın."

"Pekâlâ sen bilirsin prensesim. Seninle de yarın bir yerlere çıkar gezeriz."

"Tabi canım neden olmasın." Dedim, sesimde ki alayvâri ifadeyi saklamaya çalışarak.

Birkaç dakika boyunca sessiz kalıp, kahvaltımızı bitirdik. Rüzgâr ayağa kalktı. Yanıma gelip, beni de ayağa kaldırdı. Alnımdan öptü ve bana sıkıca sarıldı. Ben de isteksizce yüzümü buruşturdum.

Çok yılışıksın Rüzgâr!

"Şimdi hazırlanıp çıkacağım. Akşam üzeri dönerim. Seni seviyorum." Dedi, yanağımdan öptü ve gitti.

Rahatlıkla derin bir nefes aldım. Hele şükür!

Rüzgâr'ı umursamayarak odaya gidip, televizyonu açtım. Youtubea girip, maNga'nın 'beni benimle bırak' şarkısını açtım.

Beni benimle bırak.
Beni benimle bu cehennemde;
Ruhum senden çok uzak.
Yabancıyım senin cennetine..

Dinlediğim en iyi nakaratlardan bir tanesi olabilirdi. Sahi manga Eurovision da nasıl birinci olamamıştı?

Ve Rüzgâr'ın bu şarkıdan nefret ediyor olması, hatta bu şarkı yüzünden maNga grubundan nefret ediyor olması benim bu şarkıyı sevme nedenlerimden sadece biri olabilirdi...

Rüzgâr hazırlanmıştı. Üzerine giydiği boğazlı kazak ve siyah kaban kendisine tam bir mafya havası vermişti. Ve kırk yaşında olsa da hâlâ en fazla otuz gösteriyordu. Sanırım Rüzgâr'ı bu yüzden kıskanabilirdim..

Bana kötü kötü baktı. Sinsice gülüp, öpücük attım. Daha sonra evden çıktı. Kapıyı da üzerime kilitlemeyi ihmal etmemişti.

Hâlâ kaçabileceğimi düşünüyor muydu gerçekten?

Aslında kaçmak istesem kaçardım lâkin Amerika'nın Colorado eyaletini çok iyi bilmiyordum. Ve ne Kartal ne de Gökhan ikisine de ulaşabileceğimi düşünmüyordum. O yüzden kaçmayı bile denememiştim.

Canım sıkıldığı için youtubedan koca ayı ile maşa çizgi filmini açtım. En sevdiğim çizgi film olabilir!

Birkaç bölüm izledikten sonra, abur cubur ile daha iyi gideceğine kanaat getirip, mutfağa abur cubur almaya gidecektim ki kapı büyük bir gürültüyle aniden açıldı. Yerimden sıçradım.

"Şimdi siktim ananı senin hayvan oğlu hayvan!" Dedi, içeri giren Gökhan.

Gökhan?

Gökhan!

Ulan Gökhan?!

Gökhan şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Birkaç dakika öyle şaşkınlıkla bakıştıktan sonra "nerde kız o pezevenk?" Diye, sordu. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

Görmeyeli kilo almış, epey bir vücut yapmıştı. Yüzüne nur inmiş biscolata erkeklerine taş çıkarırdı!

Ben hâlâ olayın şokuyla saf saf Gökhan'a bakarken, ardından biri daha girdi.

Saçları bembeyaz olmuş, gözlerinin parlak yeşiline gri bulutlar inmiş biri...

Kartal...

Birkaç saniye nefes alamadığımı hissettim..

Beni nasıl bulmuşlardı?

Şu an mutluluktan kendimi öldürebilirdim.

"Ecoş?" Diye, mırıldandı Kartal şaşkınlıkla. Yüzünde ki şaşkın ifadeyle gülümsedi.

Yutkundum. Bir şey söylemek istedim. Boğazımda bir yumru oluştu. Söyleyemedim.

"Allah'a şükürler olsun iyisin!" Diyip, koşar adımlarla yanıma geldi.

Titreyen eliyle sağ yanağımı avucunun içine aldı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Birkaç kişi daha girdi.

"Abi etraf temiz!" Dedi, bir adamın sesi.

Kartal sıkıca bana sarıldı. Kollarını belime doladı. Ben kollarımı onun boynuna dolayıp, kokusunu iyice içime çektim.

Kartal'ın omuzundan Gökhan'a baktığımda yanına bir kızın geldiğini gördüm.

Bana bir o kadar benzeyip, benden kilometrelerce farklı olan o kızı..

Pera'yı.

Kartal ile bana baktığında gülümsedi.

"Hasret giderme merasiminiz bittiyse artık şu piçin yerini söyler misin Naz?" Dedi, Gökhan.

Hasret giderme merasimim bitmedi Gökhan bir dur!

"Görünüşe göre evde yok abi." Dedi, diğer adam.

Kartal benden ayrıldı.

"Rüzgâr nerde Ecoş?" Diye, sordu bana.

Ağzımı açıp, cevap verecektim ki, benim cevap vermeme gerek kalmadı..

"Ah ben de sizi bekliyordum güzel misafirlerim!"

Kapının Ardında ki Yüz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin