~58~ Final Part 1

2.2K 44 35
                                    

Gökhan Rüzgâr'ın cenazesini alma gereği bile duymadan kolumdan tuttuğu gibi beni evden çıkardı. Benim aklımda ise Rüzgâr'ın yerde yatan cansız bedeni vardı.

Acaba bu sefer gerçekten de ölmüş müydü?

Bir kez daha olmuştu. Belki de tekrar dirilirdi ha?

Peki ya Kartal ona bir şey olmuş muydu? Ağır yaralı mıydı yoksa sadece baygın mıydı?

Ya da ölmüş müydü?

Bu olanlar bana şaka gibi geldiği için Rüzgâr'ın da Kartal'ın da vurulduğuna inanamıyordum.

Gökhan, dumura uğramış beni arabanın yolcu koltuğuna oturttu. Kendisi de şoför koltuğuna oturdu. "Hay sikeyim hiç planladığımız gibi gitmedi!" Diye, söylendi. "Ulan aptal sana o çelik yeleği giy dedim o kadar! Umarım şu an iyisindir."

Sanırım şu an bahsettiği kişi Kartal'dı. Ve Kartal çelik yelek giymemişti.

Peki ya Rüzgâr o da mı giymemişti? Bilerek kendini ölüme mi terk etmişti? Her şey planlı mıydı?

Rüzgâr ve kendini ölüme terk etmek bu iki kelimeyi yan yana getirmek zor olsa da, sanırım durum bundan ibaretti.

Kırk yıllık mafya aptallık edip, çelik yelek giymemezlik etmezdi. Bu işin içinde kesinlikle çok daha başka şeyler vardı.

Gökhan hızı artırırken kendi kendine küfür mırıldanmaya devam etti. Eğer az daha hızlanırsa bir kazaya kurban gitmemiz olağandı. Midem bulanıyordu. Gökhan'ın yüzüne baktım. Gökhan da bana baktı. Baktığı gibi geri önüne döndü ve kendini yola odakladı. Derin bir nefes aldı.

Yirmi dakikalık yolculuğun ardından hastanenin önünde durduk. Gökhan hırsla arabadan indi. Beni dahi beklemeden hastanenin kapısına yöneldiğinde bende arabadan inip peşine takıldım. Gökhan hastanenin içine girdiğinde cebinden telefonu çıkarıp, birini aradı.

"Kaçıncı kattasınız? Ulan amına koyduklarım ben sizden sonra çıktım aynı an da mi hastaneye geldik?" Diye, bağırmaya başladı. Allah tan Türkçe konuştuğu için burda ki kimse Gökhan'ın küfürlerini anlamıyordu. Ama herkes garip bir şekilde Gökhan'a bakıyordu.

Gökhan bir şey daha söylemeden hırsla telefonu karşıdakinin yüzüne kapattı. Sinirden miydi yoksa strese mi girmişti bilinmezdi yüzü kıpkırmızı olmuştu. Oluk oluk terler alnından aşağı doğru süzülüyordu.

Sonra beni yeni fark ediyormuş gibi bana baktı. Yanıma gelip, "Kartal'ı daha şimdi getirmişler. Doktorlar acil ameliyata almışlar. İnşallah fazla kan kaybetmemiştir." Diye, mırıldandı.

"O iyi olacak mı?" Diye mırıldandım. Gökhan belli belirsiz kafa salladı. "İyi olacak güçlü bir adam o."

Benim bir şey daha söylememi beklemeden kolumdan tuttuğu gibi asansöre ilerledi. Çağırma düğmesine bastığında asansör beşinci kattan sıfıra inmeye başladı. "Bu siktiğimin asansörleri neden bu kadar yavaş geliyor!"

"Tamam sakin ol." Diye, mırıldandım. Sesim titremişti.

Asansör bulunduğumuz kata indiğinde, Gökhan kalabalık olmasını umursamadan bindi. Mecburen bende peşine takıldım. Gökhan kolunu omzuma atıp beni koltuğunun altına aldı. Ve üçüncü kata bastı.

Midem daha çok bulanırken, asansör ikinci katta durdu. Birkaç kişi indi. Kapı tekrar kapanırken ben sıkı sıkı Gökhan'a tutundum.  Asansör üçüncü kata geldi ve kapı açıldı. İkimizde hızlı bir şekilde asansörden indik. Uzun koridoru aştıktan sonra ameliyathanenin önüne geldik. Atakan ve birkaç adam daha ameliyathanenin önünde bekliyordu. Atakan'ın gözleri kızarmıştı.

Ağlamış mıydı o?

Bizi görünce yanımıza geldi. "Kartal Abim iyi olacak değil mi?" Diye, sordu titreyen sesiyle. Gökhan onaylarcasına başını salladı. "İyi olacak aslan gibidir o."

Gökhan, "Gel sen böyle otur." Dedi, beni ameliyathanenin karşısında duran sandalyeye doğru götürürken. Kolu omzumdaydı. Bense sıkı sıkı Gökhan'ın beline sarılmıştım.

Beni sandalyeye oturttu. Kendisi ise stresten yerinde duramıyor, bir o yana bir bu yana gidip geliyordu.

Herkes stres içinde ameliyathane kapısına bakıyordu.

Sanırım bu gün hiç bitmeyecekti. Ne kardeşini kaybetmekten deli gibi korkan Gökhan için,
Ne abisini kaybetmekten deli gibi korkan Atakan için,
Ne de benim için...

Bitmeyecekti...

                                    .....

9 SAAT SONRA..

Uyandığımda hâlâ ameliyathanenin önündeydim. Gökhan'ın göğsünde uyuyordum. Kafamı kaldırdığımda Gökhan uykusuzluktan kızarmış gözleriyle bana bakıyordu.

"Seni arabaya taşımaya üşendiğim için, göğsümde daha rahat edeceğini düşündüm. Sonuçta bu hastane sandalyeleri hiç de rahat değil." Diye, mırıldandı.

"Düşündüğün için teşekkür ederim." Diye, mırıldandım alayvâri bir tonlamayla.

"Abi neden ameliyathaneden kimse çıkmadı? Dokuz saat oldu." Diye, söylendi Atakan. "Neden bu kadar uzun sürdü?"

Gökhan tam ağzını açmıştı ki, ameliyathaneden bir doktor çıktı. Atakan, Gökhan ve diğer adamlar doktorun başına üşüşürken, ben uzakta kalmayı tercih etmiştim. Doktor başını onalyamaz bir şekilde iki yana salladı.

"Maalesef onu kurtaramadık. Saatlerdir çabaladık. Fakat geldiğinde çok kan kaybetmişti. Kalbi durdu. Makineye bağlayıp kalbini çalıştırdık. Birkaç saat sonra kalbi makineye de dayanmadı."

Gökhan doktorun yakasına yapıştı. "Nasıl kurtaramadın ulan?!" Diye, çığırdı Türkçe konuşarak. Ben ise şaşkınlıkla bir doktora bir de Gökhan'a bakıyordum. Nefesim kesiliyordu. Her an bayılacak gibi hissediyordum.

Doktor ise anlamazca Gökhan'a bakıyordu.

"Abi o seni anlamaz sakin ol." Dedi, adamlardan biri. Doktoru Gökhan'ın elinden kurtarmaya çalışırken. "Ulan siz yaralı bir adamı kurtaramayacaksanız ne sikim yemeye doktor oluyorsunuz ha?!"

Atakan yere çöküp, sesli bir şekilde ağlamaya başladı.

"Abi tamam sakin ol." Dedi, diğer adam tekrardan.

Tam o esna da panik içinde buraya doğru koşan takım elbiseli bir adam göründü.

"Abi!" Diye, bağırdı panik içinde. Yakınlaştığında yüzünün kan içinde olduğunu fark ettim. Sol eliyle de sağ kolunu tutuyordu. Sanırım kolundan vurulmuştu. Ve her an düşüp bayılabilirmiş gibi görünüyordu. "Aaa-bi Pera'yı burdan uzaklaştırmak için.." dedi. Derin bir nefes aldı. "Onu senin dediğin gibi şehire uzak olan dağ evine götürdük.."

Tekrar derin bir nefes aldı. Yüzünü buruşturdu. Kasılıyordu. Gökhan dumura uğradı ne diyeceğini bilemedi. "Neler oluyor ulan?" Diye, mırıldandı.

"Abi..." Dedi, adam ağlamaklı bir tonlamayla. "Araf bizi takip ettirip, tuzak kurdu. Bir sürü adamı kaybettik.. abi.."

Gökhan nefes almaya çalıştı. Ama alamadı. "Abi.." dedi, adam tekrar ağlamaklı tonlamayla.

"Uzatmasana lan Pera nerde onu söyle bana!" Diye, bağırdı Gökhan. Bağırtısı korkunç bir şekilde yankı yaptı.

"Abi, Araf Pera'ya üç el ateş edip, onu başından vurdu.." dedi. Sonlara doğru sesi kısılmıştı. Ve daha fazla dayanamayarak yere yığıldı. Gökhan ellerini doktorun üzerinden çekti. O da daha fazla dayanamayarak yere yığıldı.

Ve hastaneyi inleterek büyük bir çığlık attı..

Benim ise gördüğüm son şey Gökhan'ın deli gibi çığlık attığıydı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 18, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kapının Ardında ki Yüz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin