~35~

5.9K 155 40
                                    

Hatalarım varsa şimdiden özür dilerim. Hepsini zamanla düzelteceğim efenim.

İyi okumalar❤️


Öylece boş gözlerle duvara bakıyordum. Kaç gündür ya da kaç haftadır böyleydim. Hiç bilmiyordum. Doğru düzgün yemek yemiyor, su içmiyordum. Kimse beni rahatsız etmiyordu. Sadece yaşlı kadının biri suyumu, yemeğimi getiriyor. Bazen benimle konuşmaya çalışıyordu. Ben ise o'na bağırıp çağırıp odadan kovuyordum.

Zayıflamıştım. Neredeydi o balık etli cazgır Ece Naz?

Pekâlâ eskisinden daha cazgır olabilirdim lâkin kilomu kaybediyordum.

Odanın kapısı açıldı. Kafamı çevirme gereği duymadan, duvara bakmaya devam ettim.

"Kaç gündür doğru düzgün bir şey yemiyorsun. Kendine gelmen lazım Ece." Dedi, Araf'ın mide bulandırıcı sesi. Sinirle yutkundum. Yüzüne bakarsam kendimi, tutamaz saldırırdım.

"Siktir git!" Diye, tısladım.

Yemek tepsisini komodinin üzerine koydu. Yanıma oturdu. Başımdan tutup, kendine çekecekti ki hızla o'nu iteledim.

"SİKTİR GİTTEN NE ANLIYORSUN OROSPU ÇOCUĞU!" Diye, bağırdım.

"Şimdi benim ne çektiğimi daha iyi anlıyorsun değil mi? Lâkin ben senin kadar güçsüz kalmadım." Dedi, sinir bozucu bir sakinlikle.

"TAKINTILI OROSPU ÇOCUĞU! O KIZ ÖLDÜ DE KURTULDU SENİN GİBİ BİR PİÇTEN!" diye, çığırdım.

Belki de ölmeseydi Rüzgâr ölmeyecekti. Belki de ben bu hâl de olmayacaktım. Neden öldü ki?

Belki de Pera'ya benzemeseydim böyle olmayacaktı. Neden onca insan içinden ben benziyordum Allah'ım? Neden onca insan içinde bu takıntılı piçin sevdiği kadına benziyordum?

Hem neden o suikast de Araf değil de Pera öldü?

"İkimiz de birbirimizi çok seviyorduk." Dedi, sinir bozucu bir tonlamayla. "Ve sen de beni seveceksin. Hatta evleneceğiz deniz göz-" dedi. Duraksadı. Kaşları çatıldı. Yutkundu. "Kara gözlüm." Diye, düzeltti.

"Hastasın sen!" Dedim, hayret dolu bir tonlamayla.

Eğilip, boynumu öptü. Midem bulandı. Kusacak gibi oldum.

Sinirle yataktan kalktım. "MİDEMİ BULANDIRIYORSUN! SAKIN BİR DAHA BANA DOKUNMA!"

Yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Günlerdir veya haftalardır ağlayamayan ben, o an hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Araf'ın yüzüne dahi tahammül edemiyor, sesini duymak istemiyordum. Adı dahi nefretle dolmama sebep oluyordu.

Rüzgâr'ın yüzü bir an olsun aklımdan çıkmak bilmiyordu. Hele o son hâli...

Son kez gülümsedi bana.. son kez gözlerimin içine bakıp, gülümsedi.

Bu nasıl bir hayattı böyle? Bu kadar acıyı kaldırmak zorunda mıydım ben?

Kaldıramıyordum orası ayrı bir konuydu..

"Siktir çık odadan. Lütfen.." diye, mırıldandım titreyen bir sesle. "Yüzün, sesin her şeyin midemi bulandırıyor. Tahammül edemiyorum."

Araf sinirli bir ifadeyle neredeyse zıplayarak yataktan kalktı. Bir iki adım da yanıma geldi. Yüzünde her an beni parçalayabilecekmiş gibi bir ifade vardı.

Kollarımdan tuttu. Beni ayağa kaldırdı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.

Yeşil gözleri bana acıyarak bakıyordu. "Beni sevmek zorundasın Ece!" Diye, tısladı. "Aksi takdir de-"

Kapının Ardında ki Yüz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin