~3~

22K 476 300
                                    

Üçümüz kahvaltı masasına oturduk. Benim gözüm Rüzgâr'ın üzerindeydi. O ise bana bakmıyor, telefonuyla ilgileniyordu.

Böyle yaparak dikkatimi çekmek istediğine emindim. Evet evet bence benim dikkatimi çekmek için telefonla ilgilenmiş gibi yapıyordu!

Gökhan ise hızlı hızlı yemek yiyordu. Sanki önünden kaçırıyorlardı! O nasıl yemek yeme şekli Gökhan?

Rüzgâr'ın gözü hızla yemek yiyen Gökhan'a ilişti. Yüzünde bezgin bir ifade oluştu.

"Hayvan!" Diye, mırıldandı hayret içerisinde. Gülümseyerek, Rüzgâr'a baktım.

Veee,

O da bana baktı!

Fırsattan istifade öpücük attım. Sabır dilenir gibi elini alnına götürdü. Usulca alnını ovuşturuyordu.

Bulunduğumuz odaya bir adam daha girdi. Adamın elinde bir laptop vardı. Saçları dağınıktı. Japon mu Koreli mi olduğunu çözemedim. Çinli de olabilirdi. Lâkin ben Çinlileri sevmediğim için, Çinli seçeneğini es geçecektim.

Gökhan başını kaldırdı. Dik bir şekilde Japon veya Koreli olan adama bakıyordu.

"Bu Japon kılıklı pezevenk de kim?" Diye sordu, soğuk bir tonlamayla.

"Bundan sonra yeni CEO'muz o, sen değilsin Gökhan. İstediğimiz dakika istediğimiz bir siteye anında ulaşabilecek kapasiteye sahip. Üstelik her şeyi alaya almıyor." Dedi, Rüzgâr. Sesinin tınısında ki imayı Gökhan anlamış olmalıydı. Ben bile anlamıştım yahu!

Rüzgâr, Gökhan'ın yüzüne dahi bakmıyordu.

Gökhan alayvari bir ifadeyle güldü. "Bu Japon kılıklı pezevengin benim kadar zeki olduğunu zannetmiyorum! Hem şu tipe bak!" Dedi, adamı işaret ederek. Sinirden alnında ki damar belirginleşmişti.

Adam yapmacık bir şekilde gülümsedi. " Senin bilmediklerin kadar benim bildiklerim var." Dedi, aksanlı Türkçesiyle.

Nedensizce ses tonu bana çok tatlı gelmişti.

"Bu arada Japon değilim Tayland'lıyım." Diye, devam etti. "Adım da Lin Lan Taka."

"Taka maka anlamam lan ben!" Diye bağırdı, Gökhan. Rüzgâr'a döndü. "Ya bu Japon kılıklı pezevenk ya da ben. İkimizden birini seçeceksin!" Dedi, Rüzgâr'ın sevgilisiymiş gibi davranarak. Rüzgâr ise onu dinliyormuş gibi görünmüyordu.

Gökhan sinirle ayaklandı. Kapıya doğru ilerlemeye başladı ki, masa da bir şey unutmuş olmalıydı; kapıya varamadan geri döndü.

Kahvaltı tabağını aldı. "Tabağımı da alır burayı terk ederim!" Diyip, gitti.

Güldüm. Ne değişik insanlardı!

Rahat bir tavırla geriye yaslandım.

"Ben Ece Naz. Memnun oldum." Dedim, Japon veya Koreli olmayan adama gülümseyerek.

Adam Tayland'lıymış yahu!

Hafifçe gülümsedi. "Memnun oldum." Diye, mırıldandı.

Bence gayet sevimli bir adamdı. Gökhan neden istememişti ki.. gerçi dile kolaydı. Gökhan CEO'luğu ona bırakmak istemiyordu. Ve bir nevi haklıydı da.

Ben CEO olsam, yerime böyle biri gelse ben de kavga çıkarırdım yahu!

Yine de ben Gökhan'dan adamı dövmesini beklerdim...

Rüzgâra döndüm. Kaşlarını çatmış, dikkatle yüzüme bakıyordu. Gevşek bir şekilde sırıttım. O ise boş boş yüzüme bakmaya devam ediyordu.

Bu adam gülmeyi bilmiyor muydu allasen?

"Rüzgâr Bey istediğiniz gibi Koç Holding sitesinin şifresini ele geçirdim. Bir göz atmak istersiniz." Dedi Lin Lan, aksanlı Türkçesiyle.

Laptop'u, Rüzgâr'ın önüne koydu. Rüzgâr gözlerini üzerimden çekip, dikkatle önüne koyulan laptopu incelemeye başladı.

Kaşları çatıldı. Çenesi seğirdi. Sanırım sinirlenmişti.

"Burada ki sayılarla oynanmış!" Diye, tısladı dişlerinin arasından. Lin Lan onaylarcasına başını salladı.

"Birileri fazlasıyla paragöz çıktı efendim." Dedi, bezgin bir tavırla.

Ne konuştuklarını anlamasam da, dinlemeye devam ediyordum. Sonuçta Rüzgâr'cığımın etkileyici sesini duymaya hakkım vardı!

Rüzgâr'a bakınca ne kadar kahpe bir insan olduğumu fark ettim. Ablam Akşın'ın onu bana heyecanla anlatmasını dinler, ikisini shiplerken; şimdi de kendimle Rüzgâr'ı shiplemeye başlamıştım.

Tanrım! Mükemmel derece de kahpe birisiydim! Sonuçta o olsaydı o da bir erkek için beni satacaktı.

Ben neden aynısını yapmayaydım?

Acaba kaç yaşındaydı? Gerçi en fazla 30 olabilirdi. Ama yine de ona yaşını sormalıydım.

"Kaç yaşındasın?" Diye, sordum. Dikkatle Rüzgâr'a bakıyordum. Başını kaldırdı. Büyüleyici ela gözleri benim oldukça sıradan olan kahverengi gözlerimle buluştu. Dudağının sol kenarı alayla yukarı doğru kıvrıldı.

"38 yaşındayım."

Tükürüğüm boğazımda kaldı. Deli gibi öksürmeye başladım.

"Helâl helâl. Al iç." Dedi, bana su uzatırken. Yüzünde anlamlandıramadığım küçük bir tebessüm oluşmuştu.

"Yok hıamına!" Dedim, şaşkınlıkla.

Rüzgâr böyle dememi beklemiyor olmalıydı, yüzünde şaşkınlık dolu bir ifade oluştu. Her an kahkaha atabilecek gibi görünüyordu.

Laptop'u Lin Lan'a uzattı. "Bu konuyu daha sonra konuşuruz." Dedi, otoriter bir sesle.

Lin Lan, başını onaylayarak salladı. Daha sonra yavaş adımlarla odadan çıktı.

Ayaklanıp, Rüzgâr'ın tam yanında durdum. O ise bir şey söylemeden beni izliyordu.

Ne yaptığımı ben de bilmiyordum. Sadece içimde ki sese ayak uyduruyordum.

Yavaşça Rüzgâr'ın kucağına oturdum. Hiçbir tepki vermedi. Yüzlerimiz tam aynı hizadaydı. Öpüşecek kadar yakındık..

Bir elim sakallarına gitti. Sakallarını okşamaya başladım.

Hiç de 38 yaşındaymış gibi görünmüyordu. En fazla 30 derdim ben buna..

Rüzgâr hiçbir tepki vermiyor, sadece dikkatle beni izliyordu. Şu an yaptığım hiç akıl işi değildi. Biliyordum. Ama elimde değildi. Yapmak istiyordum. Yapıyordum.

Onu öpmek istiyordum. Ama sanki bir şey bana engel oluyordu. Öpemiyordum.

"Çok güzelsin." Diye, fısıldadı. "Ama küçüksün. Çok küçüksün."

Ne olursa olsun dedim. Hiçbir şey umurumda değildi. Bir dakika düşünmeden Rüzgâr'ın dudağına yapıştım..

"Sana diyorum hey!" Dedi, Rüzgâr. Elini tam önümde sallıyordu. "Kendi kendine gülüyorsun!"

Kaşlarım çatıldı. Gayet normal bir şekilde yerimde oturuyordum. Rüzgâr'ın kucağında falan değildim! Lin Lan ise Gökhan'ın yerine oturmuştu. Endişeli gözlerle bana bakıyordu.

Rüzgâr, "bir tane akıllısı denk gelmez ki!" Diye söylenip, önünde ki laptop ile ilgilenmeye başladı.

Tanrım!

Rezil olmuştum! Hepsi sadece benim hayallerimden ibaretti. Rüzgâr'ın kucağına falan hiç oturmamıştım!

Kapının Ardında ki Yüz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin