Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...
♖
Etraftaki sessizlikte tek duyulan şey, silahın tetiğine basılma sesiydi. Mağaza çalışanı ortada gözükmüyordu, Bronz'un arkasında özel korumaları vardı. Karanlığı aydınlatan kırmızı ışıklar bedenlerin üzerine yerleşirken karşımda gördüğüm kehribar gözler beni yakaladı.
Korumalar silahlarını bana doğrulttu.
Bronz'un yanındaki koruması, "Yesli ty sdelayesh yeshco odin shag, to ya primenyu silu, (Bir adım daha atarsanız, zor kullanacağım,)" Ona anlamayan gözlerle baktım. Elindeki silahtan kırmızı ışık huzmesi çıkıyor, bedenimin üzerinde geziyordu. Tutuşundan silahın hedefinin alnımın tam ortası olduğunu anlamam zor olmamıştı.
Bronz, "Otpustite! (Bırakın!)" dedi. Diğerleriyle aynı dili konuşurken dudaklarından dökülen kelimeleri sanki kendi ana diliymiş gibi rahatlıkla söyledi. "Opustite oruzhiye! (Silahlarınızı indirin!)"
Yanındaki adam, "Gospodin Bronz, eta zhenshchina predstavlyayet dlya vas opasnost, my ne mozhem otpustit yeyo, (Bay Bronz, kadın sizin için tehlike arz ediyor bırakamayız,)" dedi.
Adamlar her an ateş açacakmış gibi dururken Bronz, "Otpustite! Ya skazal opustite oruzhiye! (Bırakın! İndirin dedim silahlarınızı!)" diye emir verdi. "Ona moya zhena. Kak vy smeyete tak obrashchatsya s zhenoy Bronza? (Kendisi benim karım olur. Bronz'un karısına nasıl böyle davranırsınız?)"
"Gospodin Bronz— (Bay Bronz—)"
Bronz konuşmasına izin vermeden, "Zatknis! (Kes sesini!)" dedi. "Ya prikazal vam opustit oruzhiye! Yesli yeschi raz pritselites na neyo, to vam pridetsa vystrelit sebe v golovu! (Size silahlarınızı indirmenizi emretmiştim! Eğer bir daha ona namlunuzu çevirirseniz, kafanıza sıkmak zorunda kalırsınız!)" Bronz'un sert sesi, ne dediğini anlamadığım hâlde beni bile mum etmişti. Bakışları bende, söyledikleri etraftaki insanları ilgilendiriyordu. "Vy ne budete nicheqo delat. Eto prikaz. (Hiçbir şey yapmayacaksınız. Bu bir emirdir.)"
Konuşmalardan hiçbir şey anlamamıştım. Adamlar aniden mum kesilmiş, bütün silahlar aynı anda inerken başlarını yere eğdirmişlerdi.
Rusçadan kelimenin tam anlamıyla nefret ediyordum. Dili bilmiyordum, öğrenememiştim. Annem onun dilini bana yasakladığı için bildiğim bir iki kelimeyi de zamanla unutmuştum. Burada, bu ülkede bulunmak beni içten içe öldürüyordu.
Yüzümde beliren soğuk ifadeyle, "Sanırım burada kilitli kaldık," dedim. Moskova'nın dondurucu soğuğuna karşılık askıda olan siyah kabanı elime aldım. Ağır hareketlerle üzerime geçiriyor, etrafımdaki gözler bana şaşkınlıkla bakıyordu. "Ah," dedim, yanlış bir şey söylemiş gibi. "Siz burada kilitli kaldınız."
Yasmin Yakut, beni en başından beri takip ediyordu. O hiçbir zaman beni tek başıma bırakmazdı. Telefonda şifreli bir şekilde konuştuğumuz için ne yapması gerektiğini anlamıştı.
Bronz, "Benim aptallığım," dedi, dişlerini birbirine bastırırken. "Mağaza diye tutturmandan, bir şeyler çevirdiğini anlamalıydım. Seni bulmaları için zaman kazanıyordun."
Sabırsızlığım gün yüzüne çıkarken, "Övgüleri sonra kabul ederim. Şimdi..." dedim. "Günlüğü hemen vermek mi istersin yoksa kargo için adresimi ileteyim mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRONZ SERİSİ
Mystery / Thriller❝El bebek, gül bebek değil; el bebek, öl bebek.❞ Karanlık örgütün kurduğu düzen için doğmuş bir kız çocuğuyken ona verilen en büyük ceza sevgisizlikti. Kaderini kabullendi ve kartını oynadı. O kim miydi? Hisar Alatav. Hayır, sil. His Alatav. Karanl...