Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...
♜
Bana kalbim yok gibi davranıyorlar, anne.
Kalbimi kırıyorlar.
Ölüyorum, anne.
Görmüyor musun?
Görmedin hiç.
Gör, lütfen.
Neden görmedin?
Bende bir fotoğrafın var.
O bile yüzüme bakmıyor.
Eğer beni görseydin böyle olmazdı. Beni gör diye çırpınmaz, kendimi paralamaz; kendimden vazgeçmezdim.
Şimdi ise, bu günlük eline geçerse okumamalısın, dediği günlüğün başındaydım. Günlerdir kendimi buna hazırlıyordum. Uzun bir süredir bu günlüğü bulmak için dişimi tırnağıma takmıştım. Bir müze soymayı düşünmüş, kimliği bile olmayan birini öldürmek suretiyle vurmuştum. Hepsi bir günlük uğrunaydı.
Günlüğü almak için her şeyi yapmaya hazırken, okumak için içimde bir gram cesaret yoktu.
Aklımın erdiği yaşıma kadar aile yapısının hep tıpkı bizdeki gibi olduğunu sanarak büyümüştüm. Arkadaşlarımın annelerini görünce annemin diğer anneler gibi olmadığını fark etmiştim. Bir gün hep beni seveceğini ummuştum. O gün hiç gelmedi. Tüm bunlara bir şeyin neden olduğunu düşündüm. Büyüdükçe böyle olduğuna kendimi inandırdım. Kandırmış da olabilirdim.
Günlükten tek istediğim gerçeklerdi. Belki de annem beni seviyordu ama sevgisini göstermesini engelleyen bir şey vardı. Bu yüzden de bu günlüğe hep ağlayarak bir şeyler yazdığını düşünüyordum.
Ya öyle değilse, yalnızca bana nefret kusuyorsa?
Ya annem beni gerçekten sevmiyorsa?
Ya yıllardır bir hiç uğruna bu günlüğün peşinden koşuyorsam?
Umuyorum ki günlüğün içinde beni öldürecek hiçbir şey olmazdı. Tek tutunduğum dal oydu. Her şeyin cevabını orada bulacağımı hissediyordum. Okuduktan sonra hiçbir hissim olmayacaktı, bunu da biliyordum.
Günlüğü tekrardan elime aldım. Ellerim yine titremeye başlamıştı. O hoş kokusu günlükte kalmıştı. Okuyacaktım. Canımın daha çok acıdığı zamanlar olmuştu ama hiçbiri senin yalnızca oğlunu sevdiğin kadar acıtmamıştı. "Lütfen anne," dedim kesilen nefesimle. "Lütfen, ölümü kabullenmeme izin verme."
Kan alabilmek için elimi kesmek üzereyken kapı önünde hareketlilik meydana geldi. Kendimi hazır hissettiğim tek andı ve mahvolmasını istemiyordum.
"His," diyen sesi işittim. Duyduğum ses Tarkan'a aitti. Günlüğü fevri hareketle ortadan kaldırırken çok geçmeden, "Acil bir durum var, gelebilir miyim?" diye devam etti.
Kapıya doğru koşar adımlarla ilerledim. Çabucak açtığımda onun sesindeki endişeli ton, kalbimin hızını artırmaya yetmişti. "Ne oldu Tarkan?" Onu baştan aşağıya süzdüm.
"Yasmin..."
Yüzündeki ifadeyi görünce kaşlarım çatıldı. "Tek seferde ne olduğunu söylesene!"
"Kriz geçiriyor, ona baksan iyi olacak. Yağız da öyle ağlayıp duruyor, Yasmin odaya kimseyi almıyor. Üstelik kapıyı da kilitlemiş durumda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRONZ SERİSİ
Mystery / Thriller❝El bebek, gül bebek değil; el bebek, öl bebek.❞ Karanlık örgütün kurduğu düzen için doğmuş bir kız çocuğuyken ona verilen en büyük ceza sevgisizlikti. Kaderini kabullendi ve kartını oynadı. O kim miydi? Hisar Alatav. Hayır, sil. His Alatav. Karanl...