Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...
♜
"Neye daldın yine?"
Düşüncelerim kurşuna dizilmiş gibi hissederken Bronz'un sesini işittim.
Sorusu beni kendime getirdiğinde daldığım düşüncelerden hızlıca sıyrılarak ana döndüm. Anneme verdiğim sözü yerine getiremediğim için yıllardır kendimi kahredip durmuştum. Bronz bana sürekli olarak kendisini neden aradığımı sorup durmuştu. Hiçbir zaman net bir cevap vermemiştim.
Bronz'u arama nedenlerimden en büyüğü; abimdi.
Abimi bulamıyordum.
Abim, resmi kayıtlarda olmayan bir çocuk olarak büyümüştü. Bu yüzden onu bulmam imkânsıza yakındı fakat hiçbir zaman pes etmemiştim. Sadece yardıma ihtiyacım vardı ve bana bu yardımı sağlayacak tek kişiyle bakışıyordum.
Kederli bakışlarımı ifadesiz tutmaya çalıştım. Zihnimin derinliklerine kadar sızmış olan ona, "Seni düşünüyordum," dedim. Gerçekten de öyleydi. Bronz'a dalıp gitmiştim. Herkes gücünden bahsedip dururdu. Güçten kastım herkesi öldürebilecek ya da diz çöktürecek olması değildi. Bunlara herkes sahip olabilirdi. Fakat adını duyunca bile ürperen insanlar vardı. Bunu herkes başaramazdı.
"Bak sen," dedi eğlenir bir tonda. "Ne düşünüyordun?"
Sesimde hayran olduğumu belli eden bir tınıyla, "Bir sınırın yok gibi Bronz," dedim. Çenesi kasıldı. Kaşlarını çattığında söylediğimden hoşnut olmamış gibiydi. "Şayet bir gün seninle ortak olmam karşılığında her şeyi yapar mısın?"
"Bahsettiğin her şeyi bilmem gerekiyor," dedi bakışlarını yoldan ayırıp bana çevirdiğinde. Kısa süreliğine yüzümü inceledi. "Seninle ortak olmak her şeye değer ama senin her şeyden kastın ne, Hisar?"
Benimle ortak olmak her şeye değer miydi gerçekten?
Bronz'un gerçekten bir sınırı yoktu.
"Senin için basit bir şeydir," dedim ona karşı hissettiğim güvenle. Birini bulmak onun için zor olmamalıydı. Arkana şu an tamamen ona hizmet ediyordu. Karanlık örgüt avuçlarının arasındaydı, bir zamanlar orada bulunan çocuğun şu an ne durumda olduğunu öğrenmesi zor olamazdı. Ben bulamıyordum çünkü Arkana'ya girişim yasaktı, annemin günlüğüne erişemiyordum, ailemle konuşamıyordum bile.
"Söyleyecek misin?" diye sordu. Yüzünde beliren ifadede heyecan vardı. İkimiz eşitlenecektik. Ben istediğimi alacaktım; o istediğini.
"Eğer ortak olmayı kabul edersem sana karşılığında ne istediğimi söyleyeceğim," dedim net bir dille. "O zamana kadar beklemelisin."
Abimi bul, Bronz. Hem de ben ölmeden. Ölmeden bul ki, annemin beni sevme şansını kaybetmeyeyim. Diğer türlü o benden nefret ederek ölecektim. Ve bunu istemiyordum.
Yolculuğumuzun büyük bir kısmını sessizlik içinde geçirmiştik. Dakikalar sonra arabayı durdurdu. Tamamen bana dönerek, "Hangi mağazaya girmek istersin?" dedi.
Bacaklarımı dizinden indirip mağazalara kısaca göz attım ve çok geçmeden onu yanıtladım. "Üçüncü."
Eline telefonunu aldı ve çok geçmeden, "Safa," dedi. "Üçüncü mağazaya gireceğiz. İlgilenin." Başka bir şey demeden telefonu kapattı.
Zorlu, Bronz'un kapısını açtı. Bakışları dudaklarını takip ediyordu. Ona ısrarla bakan gözlerime karşılık aniden bana döndüğünde ben de gıcık bir şekilde ona baktım. Bana karşı çok donuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRONZ SERİSİ
Mystery / Thriller❝El bebek, gül bebek değil; el bebek, öl bebek.❞ Karanlık örgütün kurduğu düzen için doğmuş bir kız çocuğuyken ona verilen en büyük ceza sevgisizlikti. Kaderini kabullendi ve kartını oynadı. O kim miydi? Hisar Alatav. Hayır, sil. His Alatav. Karanl...