♖ RESİTAL 24 ♖

175K 13.3K 20.8K
                                    

Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...


Kıyamet içimdeydi. Kıyamet bendim. Kıyamet üç karttı. Bronz'la son görüşmemizdeki anlattığı Arkana kuruluşu aklımı çelip duruyordu. Anladığım kadarıyla onun da bilmediği şeyler mevcuttu. Çünkü kuruluşun aslı öyle değildi.

Büyükannem Rozalia Vanizan, genç yaşında büyük bir aşka tutulmuş. Çok sevdiği bir adam varmış, dillere destan bir aşk olduğunu anlatırdı. Üç yakın arkadaş bir örgüt kurmuş, örgütün fikri büyükanneme aitmiş. Örgütün kurulduğu gün Roza, sevdiği adamla nişanlanmış. Nişanlısı diğer kuruculardan biriymiş. Büyükannem İmparatoriçe kartına, nişanlısı İmparator kartına sahipmiş. Üçüncü kurucu, evlilik arifesinde olan büyükanneme büyük bir iftira atmış. Atılan iftira sonucunda büyükannem kendi kurduğu örgütten nişanlısı tarafından men edilmiş.

Büyükannemin aşkı, nefrete dönmüş ve o zaman bir yemin etmiş. Kimsenin bilmediği bir sırrım var, demişti. Örgütün kurulma amacını, fikrini o öne sürdüğü için hâkimiyet çoğunlukla onun elindeymiş. Zihni çok korkunç bir insandı. Bana örgütle ilgili yapmak istediklerini anlattığında onunla tekrar görüşmeye çekinmiştim. Çünkü o zamanlar küçük bir kızdım.

Bana anlattığına göre İmparator, Âşıklar ve İmparatoriçe kartları bir araya geldiğinde kıyamet kopacakmış. Küçük olduğum için oyundan da olsa bu kartları hiç yan yana koymazdım. Kıyametin kopacağını zannederdim. Büyükannem bu üç kartı bir araya getirip intikamını almak istiyordu. Büyük bir nükleer silahın formülünün gizli olduğunu, bu formül ortaya çıktığında dünyanın yer yüzünden silineceğini söylerdi.

Kıyametin temeli olan üç kartı almak bana verilmiş bir görevdi. Uzun zaman sonra Alatav malikanesine gelmiştim. Elimdeki cılız, neredeyse sönmekte olan bir mum vardı, bulunduğum yeri aydınlatmaya yetmiyordu. On dokuz yaşımın emareleri bana bakıyordu. Annemin narin kokusu artık yoktu, sadece toz kokuyordu. Kulağımı dolduran nota sesleri yerine rüzgârın keskin uğultusu vardı. Ailesinin katili olarak bu evden çıkarıldıktan sonra Alatav malikanesinden geriye bir harabe bırakmışlardı.

O harabeyi düzeltmek için on dokuz yaşımda nasıl bıraktıysam aynı hâline getirmek istiyordum. Annemin günlüğü eksikti. Birkaç tablo ve neredeyse hiç girmediğim abimin odasında bulamadığım eşyalar vardı. Kendi odam benim hapishanemdi, o yüzden her eşyam ezberimde olduğu için bulmam kolay olmuştu.

Odadan içeri girdiğimde yeni bir mum yaktım. Odayı aydınlık kapladığında masamın üstünde duran eski tarot destemi gördüm. Derin bir şekilde üfleyip tozların gitmesini sağlayınca desteyi karıştırdım ve bir kart seçtim. Açtığım kart, ters Kupa Onlusu'ydu.

Bir yolun sonuna gelindiğini, son kararın alınması gerektiğini ve fikir ayrılıklarına işaret ederdi. Yapbozun bulunması gereken son bir parçası olduğunu söylerdi. Bu parça bulunmadan kapanışı yapmanın imkânsız olacağına yorumlanırdı. Düzensizlik kartıydı.

Annemin günlüğü evin tek eksikliğiydi. Günlüğü bulup yerine getirsem bile annem gelmeyecekti. Ölüm değildi bizi ayıran, sevgisizlikti.

Ve sevgisizlik büyük bir savaş başlatırdı.

"Burası senin odan mı?" diyen kişi Tarkan'dı. Onun konuşmasıyla kartları geri yerine bıraktım ve dikkatimi onlara verdim.

"His'in odası olduğu ağlayan çiçeklerden belli," dedi Yasmin.

"Depodan çıkardığımız tabloları nereye koyacağız?" diye sordu Barkan. Evi eski haline getirmemde bana yardımcı oluyorlardı. Devletin el koyduğu çoğu eşyayı açık artırmayla geri almıştım. Ailemden henüz ayrılmamışken bazı zamanlar bana tablo gelirdi. Atlas kendisinin gönderdiğini söylemişti ama artık öyle olduğunu düşünmüyordum. Tablolara bugün tekrar bakacak, bazı şeyleri kesinleştirecektim.

BRONZ SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin