Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...
♜
Yasak olan bütün şeyler adımla anılmıştı.
Altı kuralım varsa, işlemekten bıkmadığım altı da günahım vardı. İnsanlar bazen gurur duymayacağı şeyler yapabilirdi. Yapmak zorunda kalabilirlerdi. Pembe yalanlardan, insanları kırmamak için edilen yapmacık sözlerden değil; yedi ölümcül günahtan, cehennemin en üstünde yer alacak günahlardan bahsediyordum. Günahkârlığa ait bütün şeylerle adım anılmıştı.
Hepsi bir amaç uğrunaydı.
İlk basamakta amacım Bronz'u bulmaktı. Bir hiçliği bulamazdın. Orada olduğunu bilirdin ama kanıtlayamazdın. Bronz da öyleydi. Onu bulmak hiçbir zaman kolay olmamıştı. Bu uğurda yaptığım çok şey varken, şimdi biri karşıma çıkmıştı.
Lider Kandemir.
Birbirimize hiç iyi davranmamıştık. En kötü yüzlerimizi gösterirken bundan hiç çekinmemiştik.
"Demek buralardaydın, kaçak sevgilim..."
Dişlerimi birbirine bastırıp rahatsız olduğumu belli eden bir sesle, "Kaçak sevgilim mi?" dedim. "Bana başka bir lakap bulamadın mı, Lider? Yoksa asıl lakabımı unuttun mu?"
"Seni unuttuğumu düşünmedin umarım. Hem nasıl unutabilirim ki?" diye sorduğunda tek kaşını havaya kaldırdı. "Yatağımız bıraktığın gibi sıcak..."
"Beni görür görmez dilinden dökülen ilk şey yatak mevzusu olduysa atlatamadığın şeyler olmuş demek ki, Lider." Sesim acımasızlığın yuva edindiği tek yerdi.
Elini cebine koyup beni baştan aşağıya süzdü. "Demek sonunda başardın ve en üst olan o tabakaya eriştin, His."
"Bir şey başardığım yok," dedim tıslayan bir sesle. Başımdaki ağrı arttı. Başarısızsın. Bunu diyen bendim. Çip değildi. İçimde konuşup duran sesin varlığına o kadar alışmıştım ki, benden alınmasına rağmen içime işleyen kelimelerinden kurtulamıyordum. O olmasa da sayıklıyordum.
"Burada olduğuna göre başarmışsın," dedi üstüne basa basa. "Bu davete öylece girmiş olamazsın. Örgüte üye olsan bilirdim. Biri tarafından buraya getirilmiş olmalısın. Bu sefer kandırdığın kim? Kimi ertesi sabah yatağında bırakacaksın? Kimi pençelerinin arasına aldın, His?"
"Seni ilgilendirmiyor, Lider." Bakışlarım etrafta gezerken Sanaç'ı aramaya çalıştım. Çok uzaklaşmış olamazdı. Onunla konuşmam gerekiyordu. "Hasret gidermen bittiyse, gidiyorum. Umarım bir daha hiç karşılaşmayız."
Yanından gitmek üzereyken kolumdan tuttu. Parmakları tenimi kavradığında hızlıca avucumun arasına aldım ve elini tersine döndürdüm. Kıracak noktaya getirdiğimde, "Sakın bana dokunmak gibi bir hata yapma, Lider," dedim.
Dişlerini gösterecek kadar gülümsedi. "Hadi ama," dedi eğlenir bir tonda. "Sana dokunmamı hiç mi özlemedin?" Yüzüme doğru yaklaşıp nefesini üfledi. "Ben seni çok özledim."
Tuttuğum elini biraz daha kıvırdığımda yüzündeki gülen ifade silindi. Çenesi kasılırken dişlerini sıktı.
"Hisar," diyen sesi işittiğim gibi kaybettiğim kontrolümü elime aldım. "Ne yapıyorsun burada?"
Bir çift kehribar bakış, gözlerimin önünde belirdiğinde dikkatimi ona verdim. Parmaklarını kırmayı hedeflediğim adamı geriye doğru sertçe itip aramızda mesafe oluşmasını sağladım. "Sanaç'la konuşuyordum," dedim sıklaşan soluklarımla. "Gelecektim birazdan. Bir şey mi oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRONZ SERİSİ
Mystery / Thriller❝El bebek, gül bebek değil; el bebek, öl bebek.❞ Karanlık örgütün kurduğu düzen için doğmuş bir kız çocuğuyken ona verilen en büyük ceza sevgisizlikti. Kaderini kabullendi ve kartını oynadı. O kim miydi? Hisar Alatav. Hayır, sil. His Alatav. Karanl...