Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...
♖
Bir ışık yakma bu satırlara aydınlanmasın sayfalar, annen seninle hiç konuşmayacak, kız çocuğu. Küçücük boyunla okuldan koşarak geldin. Yüzün yine gülüyor. Sana kimse gülmediği hâlde sen etrafına gülücükler saçıyorsun. Yabancı dil dersinde Rusçada "anneciğim" kelimesinin ne demek olduğunu öğrenmişsin. Evin içinde beni arayıp durdun. Beni gördüğün an dilinden Rusça kelimeler döküldü. "Anneciğim," dedin. "Ben de artık Rusça biliyorum, ben de artık seninle konuşacağım." O an bu dili konuştuğun için sana sinirlenip tokat attım. Sana yasak. Senin dilin değil. Yine sinir krizi geçirmeme sebep oldun.
O benim ve oğlumun dili, kız çocuğu.
Seninle hiç konuşmayacağım.
Bir çiçek olsam, büyümeden solardım.
Güneşin yakıcı ışığı bana dokunmaz, yağmur olduğum yere yağmazdı. Tenime dokunan yağmur beni üşütür, güneş beni ısıtmazdı. Hislerime karışan hissizliğim beni solmaya mahkûm ettiğinde ruhum baş aşağı asılı kaldı. Çünkü benim mucizem yoktu, hiç olmamıştı, olmayacaktı. Mutlu son diye bir şey yoktu.
Hep aynı sondu, başrolü olduğum hikâyenin sonunu değiştirmek benim elimdeydi. Zamansız açmayacaktım; zamansız açan her çiçek solmaya mahkûmdu.
Yatağın içinde hissettiğim bedenin varlığıyla gözlerimi hafifçe araladım. Bacağıma değen çıplak ayaklarla istemsiz bir şekilde irkildim. Biriyle uyumaya alışık değildim lâkin yanımdaki Yasmin olunca tedirginliğim azalıyordu.
"His..." diye fısıldadığını işittim. "Elimin altındaki bıçağı al çabuk! Kendimi kesiyordum!"
Mahcup bir tonlamayla, "Özür dilerim," dedim. Uzanıp onun tarafına doğru kayan bıçağı elinin altından aldım. Yemek bıçağı olduğu için çok keskin değildi ama işlev görüyordu. Avucumun arasında tutup yavaşça doğruldum.
Yasmin karışan sarı saçlarıyla bana doğru döndü ve kirpiklerini aralayıp safir mavisi gözlerini ortaya çıkardı. Uykulu bir sesle, "Sabah oldu mu?" diye sordu. Panjurlar kapalı olduğu için dışarısı gözükmüyordu.
Bakışlarım komodinin üzerinde duran dijital saate düştüğünde saati kontrol ettim. Saat beşe gelmek üzereydi. "Daha gün aymadı," dedim, onun üstüne örtüyü bırakırken. "Sen uyu Yasmin. Ben spor yapacağım."
"Ben de geleyim," dedi, doğrulurken.
"Hayır," deyip gerçekten spor yapmayacağım için onu hızlıca reddettim. "Sen dinlen. Gün içinde azıcık, kuş kadar bir şey yiyorsun, onu da sporla eritme. Uyu hadi."
Kaldırdığı kolunu karnıma sardığında beni yatağa doğru yavaşça yatırdı. "Sen de uyu," dedi, güçsüz bir tonda. Başını omzuma yaslayıp kollarını bedenime sardı. "Gözlerin kızarmış. Uykusuzluktan mı?"
Kafamı olumlu anlamda sallayıp, "Gece uyuyamadım," dedim. Başımı ona doğru çevirip gözlerimizi buluşturdum. "O yüzden güzel kardeşimin yanına gelmek istedim. Sen uyumaya devam et." Üstüne örtüyü çekip uyku pozisyonunu aldı. Yataktan çıkmadan önce onu yanağından öptüm, koymuş olduğum bıçakları alıp odadan ayrıldım.
Kendi kaldığım odaya geldiğimde ilk başta üstümdeki kıyafetlerimi çıkarttım. Spor kıyafetlerine en yakın olan üst ve alt parçayı aldım. Ona uygun alt iç çamaşırını da seçip üşümek üzere olan bedenime geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRONZ SERİSİ
Mystery / Thriller❝El bebek, gül bebek değil; el bebek, öl bebek.❞ Karanlık örgütün kurduğu düzen için doğmuş bir kız çocuğuyken ona verilen en büyük ceza sevgisizlikti. Kaderini kabullendi ve kartını oynadı. O kim miydi? Hisar Alatav. Hayır, sil. His Alatav. Karanl...