♖ RESİTAL 9 ♖

276K 19.1K 49K
                                    

Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...

Bir ışık yakma bu satırlara aydınlanmasın sayfalar, annen seni hiç uyutmayacak kız çocuğu. Diğer gecelerde olduğu gibi yine o insanın sinirine dokunan sesini duyuyorum. Dünyanın en kötü sesine sahipsin. Kulak zarıma zarar veriyorsun. Seni kimse uyutamıyor. Bütün gece tek söylediğin, "Anne," demek. Adımı sayıklayarak ağlıyorsun. Senin bir annenin olmadığını söylüyorlar. "Benim annem var," diyorsun. "Aynı zamanda onun da annesi, benim de annem."Babanı istiyorsun, babanın da olmadığını söylüyorlar. Bu sefer de, "Herkesin anne babası var, benimkiler yaşarken niye ölü gibiler?" diye soruyorsun. Sesini duymamak için müziğin sesini artırdığım oluyor. Sen bu gece de anne diye ağlayarak uyu. Ancak anne diyerek uyuyabilirsin, annenle değil, kız çocuğu.

Seni hiç uyutmayacağım.

Tohum, çiçek, meyve.

Bir annenin rahminden koparılan bir bebek değildim, saksıda yetişmiş bir tohumdum. Ne üçüncü ayda ne altıncı günde ne de akşamın dokuzunda hiçbir çiçek baharı müjdelemezdi.

Rusya'nın başkenti Moskova, dudaklarımı çatlatacak kadar soğuk olduğundan tenimde kuru soğuk vardı. Uzun saçlarımdan içeri sızan keskin rüzgârlar, bedenimi dikleştirmeme neden oluyordu. Takvim yaprakları 26 Mart 2022'yi işaret ediyordu.

3 Mart gecesi Türkiye'yi terk etmiştim. Yirmi üç gündür Moskova'daydım.

Duvarlarda eskilere ait yazılar bulunuyordu. Sloganlar, ortaya çıkan örgütlerin sembolleri derken yazılar üstüne yazı çizilmişti. Karanlık dönemlerin izleri henüz silinmemişti. Olaylardan en çok etkilenen ülke Rusya olmuştu çünkü baskıcı düzen savunucuları bu şehirde belirmişti. İnsanlar o günleri unutmamak için de yaşanılan hiçbir şeyi tamir etmiyordu.

Üzerimdeki siyah uzun paltom, bedenime çarpan soğukluğu biraz olsun kesen en büyük etkendi. Diz kapaklarıma kadar uzanan siyah deri çizmelerim, ikinci derim olmuştu. İçime giymiş olduğum siyah mini elbiseyle, yasa bürünmüştüm.

İçindeki çocuğun ruhu öldüğü için hep siyah giyesin geliyor His.

Bir falcı dükkânından içeri girdim. Özel bir kişiyle buluşacaktım; tabii kendisi gelirse buluşma gerçekleşecekti. Bir cadının yuvasını aratmayan, karanlığın ve gotik havanın hâkim olduğu dükkânın içinde bin bir çeşit malzeme vardı.

Bakışlarım duvara çerçevelerle asılmış olan tarot kartlarındaydı. İmparator ve İmparatoriçe'nin ortasında Aşıklar kartı vardı. İmparator, kralların bile üstünde olan rütbedeydi. İmparator olmak kolay değildi, İmparatoriçe olmak ise hiç kolay değildi. Âdem ve Havva'yı temsil eden Aşıklar kartında belirgin duran elma ağacı ve yılan vardı. Zihnimin içinde bu kartları ilk gördüğüm zamana doğru yolculuk yaptım.

"Âşıklar kartı ne kadar önemli baba?" diye sordum. Elimde ki kartlara bakarken ilgimi çeken çizimleri önüme dizmiştim. Üç kart; İmparatoriçe, İmparator ve Âşıklar kartıydı. Sanki âşıklar kartının içinde İmparator ve İmparatoriçe sıkışmış gibiydi.

"Çok önemli bir kart, insanın hayatında da büyük rol oynar," diye yanıtladı babam. Yanıma gelip önümdeki kartlara baktı. "Hangi kartın sahibi olmak istiyorsun?" diye sordu.

Dudaklarım büzüldü. Bakışlarımı önümdeki kartlardan çekip diğer dizili kartlara yönelttim. On beş numaralı kart bana bakıyordu sanki. Babam parmağını o karta koydu ve hayret verici bir ifadeyle, "Şeytan?" dedi. "Neden Şeytan kartı?"

BRONZ SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin