Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...
♖
"Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, gökten üç elma düşmezken dağın birinde bir çoban varmış..." diye başladığım masal, elma çürüğünü aratmayan dudaklarımdan tanıdık bir hisle dökülüyordu.
Masalı dinlemek dışında her şeyi yapan Yağız, "Çoban mı?" diye sordu.
Sesli şekilde esnedim. Günlerdir uykusuzdum. "Evet küçük ördeğim, bir çoban varmış," diyerek onu onayladım. Masal kitabında diğer bir sayfaya geçtiğimde Yağız ilk kez gördüğü resme odaklanmıştı.
"Çobanın dağda canı sıkıldığı için oyun istiyormuş. Kendini eğlendirecek bir şeyler arayıp durmuş. En sonda ise dağın yamacına yanaşıp, 'Koşun! Yangın çıktı!' diye bağırmış," derken masal kitabında yazılanları değil de ezbere bildiğimi anlatıyordum.
"Çobanı duyanlar büyük bir panikle koşup yardım etmeye gitmişler. Köy halkının saf telaşını gören çoban, onlara gülerek bakmış. Çobanın yalan söylediğini anlayan köy halkı ise kızarak geri dönmüş. Ertesi gün çoban yine aynı yalanı söylemiş, köy halkı yine inanıp yardıma koşmuş fakat bu sefer de eli boş dönmüşler. Çoban ise kahkahalarla gülmüş."
Yağız resimlerden başını kaldırıp gökyüzü mavisi bakışlarıyla bana baktı. "Yalan kötü biy şey değil mi Hiş?"
"Evet, çok kötü bir şey. Sen sakın yalan söyleme teyzeciğim, tamam mı?" dememle hızlıca kafasını sallayarak onayladı.
"Bir gün yalancı çobanın evi gerçekten yanmaya başlamış. Bağırmış, çağırmış, yardım istemiş ama kimse onu ciddiye almamış. Yalancı olduğu için artık kimse ona inanmıyormuş. Çoban gözyaşı dökmüş, yalvarmış, ağıt yakmış. Yine de köylüler oralı olmamışlar. En sonda ise evi; yanmış, bitmiş, kül olmuş."
Yağız yanan ev resmine bakarken, "Üf olmuş," dedi.
"İnsanlara bir kere yalan söyledikten sonra artık sana inanmazlar, Yağış."
Bir kere söyledin mi yalan, dilin olur artık yılan. Ben bir Alatav'dım. Kanım zehir, gözlerim kor, dilim yılan, kalbim hardı.
Artık kimse bana inanmazdı.
Yağız dudaklarını kıvırıp bana üzgün bir tavırla baktı. Dokunsam ağlayacak gibiydi. "Ama şen hep yalan şöylüyoşun Hiş," dedi. "Şenin de mi evin yanacak?"
"Çünkü söylemem gerekiyor," dedim. Çocuğu da kendine benzettin, His. "Üzülme sakın, benim bir sürü param var. Yeni ev satın alabilirim." Çok param olmasına rağmen evim diye sahiplendiğim tek bir yerim bile yoktu. Eski hâline getirmeye çalıştığım Alatav Malikânesi dışında gidecek hiçbir yerim de yoktu.
Kollarını bir anda bana doladı. "Ben şana hep inanıyım meyak etme."
"Seni bu yüzden çok seviyorum, küçük ördeğim," derken saçlarının üstünden öptüm.
"Ben daha çok," dediğinde kollarını ayırmadan kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine kirpiklerini kırparak baktı. "Şimdi benim de civcivim olacak mı?" diye heyecanla sordu. "N'olur olşun Hiş, n'oluuur!"
Ona masal anlatabilmek için bir anlaşma yapmıştım. Masal dinlemek istemiyordu ve aklını çelebilmek için ayılıp bayıldığı civcivlerle ilgili bir anlaşma sunmuştum. Hemen kabul etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRONZ SERİSİ
Mystery / Thriller❝El bebek, gül bebek değil; el bebek, öl bebek.❞ Karanlık örgütün kurduğu düzen için doğmuş bir kız çocuğuyken ona verilen en büyük ceza sevgisizlikti. Kaderini kabullendi ve kartını oynadı. O kim miydi? Hisar Alatav. Hayır, sil. His Alatav. Karanl...