Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...♖
Bir ışık yakma bu satırlara aydınlanmasın sayfalar, solukların hep haram olacak, kız çocuğu. Sigara bağımlılığımın olduğunu söylüyorlar. Hayır, istersem bırakırım ama ben bırakmıyorum. Oğlum sigara kokusundan çok rahatsız, onu rahatsız etmemek için genelde yanında içmiyorum. Yanına gitmeden önce de mutlaka sigara kokulu kıyafetleri değiştiriyorum. Yeter ki o rahatsız olmasın. Senin ilgi çekmek için nefes alamıyor numarası yaptığını düşünmüştüm ama astımmışsın. Onun da suçlusu ben oldum, doktor hamilelikte içtiğim sigaradan dolayı olduğunu söyledi.
Doğmasaydın, olmazdın. Sen hiç rahatça nefes alamayacaksın.
Acı; bedenimde hükmünü sürdüren tek duyguydu. Şiddetli bir patlamanın artçılarından sağ kalmış bir hâlde nefes alabildiğim zaman dilimindeydim. Zihnim bana yardımcı olmayıp anılarımı kaybetmişti. Parça parça hatırladığım olaylarla kulağımda adım çınlıyordu. "Hisar," demişti. Tok çıkan sesin varlığıyla bilincim saklambaç oynamak istiyor gibiydi. "Aç gözünü, beni duyuyor musun Hisar?" Dokunuşu yağmurlu bir havada ağaca düşen yıldırımdan çıkan kıvılcım etkisi yaratıyordu. Sarsılmıştım, hem de defalarca.
"Hisar!"
O bana yardım etmeye çalışmış, tam kendime geldiğimi hissettiğim sırada astım atağım baş göstermişti. Dudaklarımı aralayıp nefes almaya çalışmış, aldığım nefeslerin beni daha çok boğduğunu fark etmiştim. Göğüs kafesimden taşan kalp atışlarımın arasında kuruyan dudaklarımdan fısıltılar dökülmüştü.
"Nefesim..." demiştim. "Ast... Astı—"
Astımım var, demeye çalışıyor, nefesim yetmediği için kelimeler dilimde intihar ediyordu. İlacımın olduğu yerde bazı önemli şeyler vardı. O ilacımı sormuştu, ben göstermemekte ısrarcıydım. Beni gözleriyle bile öldürecek olan adamın gözlerine intihar etmek istercesine bakmıştım. "İnadı bırak ve söyle aptal! Öleceksin şimdi!" demişti. Dudaklarım mühürlenmiş gibiydi.
O, avuçlarının arasına mezar olan kelebeklerin küllerini parmaklarının arasından tenine akıttı, bilmiyordu ki aslında mezarlıklara yaşam vaat edilmezdi.
Dehşet bir şekilde midem bulanıyordu. Uzandığım yerden kalkacağım sırada ağzıma takılı olan oksijen maskesi bunu engelledi. Bakışlarım yana düşerken küçük boy oksijen tüpü gördüm. Burnumu ve ağzımı kapatan maskeyi hışımla çıkardım ve kenara bıraktım. Bacaklarımı sarkıtıp yüksek ve geniş yataktan kendimi zemine bıraktım. Üzerimde en son hatırladığım kıyafetler vardı, üstüm başım kir toz içindeydi. Sıcak bir duşa ihtiyacım vardı.
Olayları parça parça hatırlıyor oluşum, bana yardımcı olmuyordu. "Bronz?" diye seslendim. Karşılık veren kimse olmamıştı. "Kimse var mı?"
Nerede olduğumu bilmiyordum, adımlarımı temkinli atıp bir hayalet kadar sessiz olmaya özen gösterdim. Ev gibi dursa da evden uzak bir görüntüsü vardı. Lüks bir otelin süit katında gibiydim.
Bir uçta duran telefonun başına ilerledim, Yasmin'in telefon numarasını tuşladım ve hemen açmayacağını bildiğim için bekledim. Dakikalar aşınmadan telefon açıldı. Pürüzlü bir sesle, "Sarı çiyan?" dedim. Sarı çiyan dediğimde bir şeylerin ters gittiğini belli ederdim her zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRONZ SERİSİ
Mystery / Thriller❝El bebek, gül bebek değil; el bebek, öl bebek.❞ Karanlık örgütün kurduğu düzen için doğmuş bir kız çocuğuyken ona verilen en büyük ceza sevgisizlikti. Kaderini kabullendi ve kartını oynadı. O kim miydi? Hisar Alatav. Hayır, sil. His Alatav. Karanl...