♖ RESİTAL 22 ♖

178K 13.9K 25.7K
                                    

Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...


"İntikam," diye fısıldadım. "İntikam her şeyi yaptırabilir. Bir kıyamet bile başlatabilir."

Salona geldiğimizde etkinlik başladı. Sanaç önlerde boy gösterirken üç kişi ilerisinde Serdal vardı. Bizim yaklaşık altı adım gerimizde Zorlu duruyordu. Ortamı keskin gözleriyle izliyordu. Viran'ı arayan gözlerim, etrafa dikkatlice baktığında ela mı yoksa yeşil mi olduğuna karar veremediğim gözlerinde durdu. Aramızda tam dokuz kişi vardı. Viran Kül, elini kaldırıp gülen bir suratla beni selamladı. Soğuk bir gülüş, savaşın başlangıcıdır. Bronz'un kaşlarını çatmasıyla Viran'la bakışmamız bölündü.

Konuşma on iki dakika boyunca sürdü. Davetin amacını, hangi kurum ve kuruluşlara bağışlar yapılacağını açıklayan konuşmacı en son daveti organize ettiğim için bana teşekkür etmişti. Bağışlar gelmeye başladığında açılışı yapan ilk kişi Serdal Qarayev olmuştu. Araya başka kişiler girerken Viran'a ayarlamış olduğum sahte kimlik ekranda yandı. Sanaç Valacan yüksek bağışlar yapanlar arasındaydı.

En son bağışı yapan kişi ben olacakken konuşmacı, "Bağış kapanmak üzereyken son bir bağışımız geldi..." dedi. Elindeki kâğıda bir süre bakakaldı. Dudaklarını açmış, geri kapatmış, en sonda konuşmaya karar vermişti. "İsmini vermek istemeyen Bay B'ye etkinliğin en yüksek bağışçısı olduğu için teşekkür ederiz. Eğer buradaysa sayıların nasıl okunduğu konusunda yardımcı olursa çok sevineceğim."

Herkes kendi arasında gülüştüğünde yanımda duran adamdan tek bir çıt dahi çıkmamıştı. Biraz ileride duran İvan'a bakışlarım kaydı. Aramızda mesafe vardı. Sabırsızca olduğu yerde bekliyordu. Bronz da en az onun kadar sabırsız fakat bağış etkinliğinin bitmesini bekleyecek kadar sakindi. "Pekâlâ," dedim, cezasının bitmesini bekleyen çocuk gibi bana bakıyordu. "Siz beyleri yalnız bırakıyorum."

İkisinin yanından geçip gittiğimde bakışlarımın odağında Serdal vardı. Uzun boyuyla diğer davetlilere üstten bakarken bulunduğu masaya geçtim. Sıkıldığı yüz ifadesinden belli oluyordu. Serdal beni görmesiyle, "His," dedi. Kolundaki saate kısa bir bakış atıp, "Saat gece yarısı olmadan gitmem gerekiyor. Bana artık müsaade," diye devam etti.

"Hayırdır lolipop?" diye sordum. Bakışlarım masasında içecek arıyordu. Boğazımı ıslatmaya ihtiyacım vardı. "Saat on iki olunca bal kabağına mı dönüşeceksin yoksa?"

"Safa," dedi üzgün bir sesle. "Görüş saati bitmeden yanına gideceğim. Klinikte hâlâ."

Merakım ağır basarken, "Durumu nasıl?" diye sordum.

"İyi olacak," dedi Serdal, kendinden emin bir sesle. "Safa Beylemir o. Daha kötülerini yaşamış birisi. Bunu da atlatacak. Göründüğünden daha güçlü bir çocuk."

"Sonradan oldu değil mi?"

"Ne?"

"Safa," dedim, kısık bir sesle. Serdal elini kaldırıp gitmek üzere olan garsonu durdurdu ve tepsinin üzerinden bir bardak suyu alıp bana uzattı. Suya ihtiyacımın olduğunu nereden anlamıştı bilmiyorum ama yavaşça gülümsedim. "Sosyopat..." diye mırıldandım. "Birisi ona bunu yaptı değil mi? Beyniyle oynadı... Belki de herkesi öldürmesi için onu telkin etti. Belki hâlâ ediyor da... Ondan bir sosyopat yarattılar. Safa aslında normal bir insandı. Fakat yanlış birinin eline düştü. Psikopatlık doğuştan gelen bir şey fakat sosyopatlık sonradan olabiliyor. Doğru muyum?"

Kısılan gözleriyle bir süre beni inceledi. "Nasıl anladın? Bunu sana birinin anlatacağını düşünmüyorum."

Bakışlarımı Bronz'un olduğu yere çevirdiğimde sadece bakarak işaret ettim. "Farklı bakıyor," dedim. "Suçluluk duygusuyla bakıyor. Onu iyileştirmeden de yanından ayırmayacağı kesin. Aynı zamanda işine yarıyor. Safa'yı silah kullanırken gördüm. Adeta bunun için doğmuş, bir korumanın ötesinde. Asker olabilir. Milliyetçi bir ruhu var. Telefon zil müziği bir Türk marşı. Safa'ya izin verilse Zorlu'yu bile geçer. Belki de dünyaya nam salmış suikastçı Viran Kül'ü bile. Safa öylesine biri değil. Çünkü Bronz'un yanında. Onun yanında olan kimse öylesine değil, ölesiye..."

BRONZ SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin