48. Bölüm "Kutlama" (FİNAL)

7.2K 624 41
                                    


Hayatım boyunca pek çok evreden geçtim, pek çok değişiklik yaşadım. Ulaştığım noktada mutlu ve güvende hissediyordum ama yeni kayıplar, acılar gelecekti elbet. En azından daha güçlü olduğumu, daha sağlam durabileceğimi düşünüyordum.

Hala Oğuz'la evlilik geçmek için hazır hissetmediğim bir evreydi ama yavaş adımlarla da olsa ona doğru yürüdüğümü biliyordum. Düşünmem gereken çok şey vardı. En başta gelen Müge'yle artık birlikte yaşamayacak olmamdı. Bu gerçek Müge'nin yıllarca ince ince oluşturduğumuz düzenini alt üst edecek, onu sarsacak, kaydettiğimiz ilerlemeye zarar verecekti. Bu yüzden zamana ihtiyaç duyuyordum işte. Ve belki de kimsenin bilmediği diğer gerçek ise benim de Müge'den ayrılmakla ilgili hissettiğim korkuydu. Senelerdir hayatımı ona göre çizmiştim. Günlük yaşamım, duygularım, ilişkilerim, her şeyim Müge'nin çevresinde kuruluydu. Onun bana bağlı olduğu kadar ben de ona bağlıydım. Nefesini dinleyerek, onu sürekli kontrol ederek, en azından bir kere odasının kapısından uykusunu izleyerek geçirdiğim geceler hayatımın önemli bir parçasıydı. Şimdi nasıl alışacaktım? Nasıl gece onun uykuya dalıp dalmadığını, huzurlu olup olmadığını kontrol etmeden; sabahları onun sesiyle uyanmadan ya da onu uyandırmadan yaşayacaktım? Hissedeceğim eksikliği yanımda götürmek Oğuz'a haksızlık olurdu ve buna tamamen hazır olmadan, yeni bir hayatı kucaklarken eskisini güzelce geride bırakmadan evlenemezdim.

Tabii ailemin bilmediği bir sorumluluğum daha vardı. Merve ve annem... Ona maddi yardım sağlamaya çalışıyordum, yarışmadan kazandığım para bu konuda beni kurtarıyordu ama birikimimi bitirme taraftarı olmadığımdan daha tasarruflu davranıyordum. Merve okula dönmüştü, evlerine tekrar gitmemiş olsam da laf arasında annemin durumunu da sıkıştırıyordu. Benim sormayacağımı biliyordu çünkü, bilmek için delirdiğim halde soramayacağımı biliyordu. Buluştuğumuz günden sonra beni tekrar hatırladığına dair bir işaret göstermemişti, hastalığı her geçen gün ilerliyor, ondan anılarını, özlemlerini, pişmanlıklarını bir bir söküp alıyordu. Bırakıp gittiği, küçük bebeğiyle aynı duruma gelmesi ne ironikti.

Babama annemi gördüğümü asla söylemedim. Biliyordum ki bir saniye bile düşünmeden onu görmek isteyecekti. Onu terk etmiş olsa bile şu anki durumunu gördüğünde yıkılacaktı. Toparlanması o kadar uzun sürmüştü ki... Aslında hiçbir zaman tam olarak geride bırakamamıştı ve ben acısının her anına ortak olmuştum. Nerede olduğunu, ne yaptığını bilmemesi en iyisiydi. Her şey olduğu gibi kalmalıydı. Yaptığımın doğru olup olmadığını bilmiyordum ama seçimim buydu. Onu bir kere daha darmadağın etmeyecektim. Bu yükü tek başıma sırtlanmam gerekse bile. Ki tek başıma da değildim, Oğuz vardı. O biliyordu, ona yaslanabiliyordum. Bunaldığımda sözlere dökmeme bile gerek kalmıyordu. Konuşmadan, sadece bakışlarla ve dokunuşlarla anlaşabiliyor, dertleşebiliyorduk.

Müge'nin ateşinin yükseldiği ve birkaç saatlik uykuyla kaldığım bir gecenin ardından dinlenememiş bir şekilde işe gittiğim gündü. En azından Müge iyiydi ve sabah çevresine gülücükler saçtığı için rahatlamıştım. Gecenin arda kalan stresi, endişesi, yorgunluğunu sırtlayarak lokantaya varmıştım. Böyle günlerin zorluğu hata yapmamak için daha fazla dikkat göstermem gerekmesiydi. Ne kadar daha öncesinde defalarca aynı durumu yaşamış olsam da zor geçiyordu. Moralsizdim, dikkatim dağınıktı. Oğuz da o gün işlerinin yoğun olduğuna dair bir mesaj atmış, günün geri kalanında temasa geçmemişti ve bu yüzden onu rahatsız etmemek için ben de ses çıkarmamıştım. İşin gerçeğiyse tek istediğim onun yanında olmak ve beni rahatlatlatmasına izin vermekti. Yüzüme baktığı an durumumu anlayacağına emindim.

O gün sessiz sakin bitti. Sorun çıkmadığı için şükrederek mutfağı kontrol ettim. Herkes çoktan çıkmıştı. Ben yalnızdım. Mutfağın sessizliği fiziksel açıdan rahatlatıcıydı ama kendimi yalnız hissetmeme yol açmıştı. O yüzden hemen toparlanıp çıkmak istedim.

BOL KÖPÜKLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin