Uzuuuuun bir aradan sonra yeniden yeni bir bölüm yazabilmenin gururunu yaşıyorum. :D Ne kadar sitem etseniz haklısınız, artık ben de uzun uzun bahaneler sunmadan kusurumu kabul ediyorum. :( Ben de bir şekilde sıklaştırmanın yolunu arıyorum...
Ve bugün uzun süre sonra bölüm yazabilmemin şerefine bol yorum beklesem ayıp etmiş olur muyum? Olmayacaksa öyle istiyorum da... :))
İyi okumalar! ♥
Günler düşündüğümden hızlı ve yoğun geçiyordu mutfakta. Şef olarak tuhaf ya da farklı hissetmiyordum. Zaten bilindik bir durumdu benim için. Erdem'in olmadığı zamanlarda yardımcısı olarak işleri bana kalırdı, bu yüzden şefliğe talim yapmış sayılırdım. Haliyle durumumu yadırgamamıştım. Önceden bile Erdem olduğunda dahi diğer aşçılar bir hata yaptıklarında benden korkarlardı. Hata yaptığımda kendime de çok kızan biri olduğum için, belki de kendisine bile kızan birinden çekinmeleri olağandı.
Ama zaman içinde Erdem ve Narin bana korkulan değil saygı ve saygı duyulan biri olmanın daha anlamlı olduğunu öğretmişlerdi.
Birinci hafta sonlanmış, ikinci hafta yarılamışken o gün de herkes gittikten sonra mutfakta tek başıma son kontrolleri yapıyordum. Önceden de alışkanlığımdı. Yine bırakamamıştım. Eve gittiğimde içim rahat bir şekilde uykuya dalabilmem için herkes işten çıktıktan sonra son kez kontrol edip hiçbir sorun olmadığından emin olmam gerekiyordu.
Alt raftaki tencereleri de yerleştirip doğruldum ve tam arkama döndüğümde korku ile sıçradım. Birden bir adam karşımda belirivermişti. Uzun boyu ile görüş alanımı kapatıyor, çatık kaşlarını da yüzümde dolaştırıyordu.
Oğuz Derman.
Lokanta işleyişe başladığından beri hiç karşılaşmamıştık. Onur düzenli olarak gelip gidiyordu, çünkü İrem'in ilk işiydi ve her şeyin yolunda olduğunu kendi gözleri ile görmek istemesi normaldi. Ama Oğuz çalıştığı şirketin yoğunluğundan lokantaya uğrayamıyordu ve bu da benim fazlasıyla işime geliyordu. Kendimi ilk karşılaşmamızın tuhaflığından kurtaramamıştım. Onun çevresinde rahatsız hissetmeye devam edeceğimi biliyordum.
Birbirimize bakarken dışarıdaki yoldan gelen araç uğultusundan başka bir ses yoktu.
"Ne yapıyorsun burada?"
Soru sorar gibi değildi aslında, ne yaptığım gayet açıktı. Daha çok azarlar gibiydi. Ama ben yine de bunu anlamamış gibi yapmayı tercih ettim.
"Ortalığı son bir kez kontrol ediyorum." Çevreye bakınıp sözlerimi destekledikten sonra gülümser gibi yaptım.
Ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirip bir adım geri çekildi.
"Peki, bunu neden sen yapıyorsun?"
"İstersen, tepemdeki lamba dışındakilerini kapatalım da daha iyi bir sorgu ortamı oluşsun." dedim kendimi tutamayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOL KÖPÜKLÜ
General Fiction[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı gerçekler her şeyi değiştirdi. Köpüksüz kahvesini içmeyen biri için kahvenin köpüğü haline geldi...