44. BÖLÜM "Uyarı"

10.4K 1.1K 109
                                    

Halam yaz bitmeden ailecek pikniğe gitmeyi çok istiyordu, sonunda planlarımızı yaptık ve izin günümde hep birlikte ormanlık alana giderek güzel havanın tadını çıkardık. Sıcak ağaçların arasında kendini normalde olduğu kadar belli edemiyordu, rahatlamıştık. Müge çok mutlu görünüyordu, uzun zamandır onu bu kadar canlı görmemiştim. Geçirdiği nöbetten sonra durgunlaşmıştı, yeniden aynı şekilde mutlu ve neşeli olduğunu görmek güzeldi. Bir kelebek dizlerinin üzerine kondu ve hareketsiz bir şekilde kalmaya çalıştı. Onu kaçırmak istemiyordu ama uzun süre dayanamadı. Kelebeği yakalamak için ellerini uzattı ama kanatlarını çırparak uzaklaşmıştı kelebek. Ayaklarının çalışıyor olması, koşabilmesini çok isterdim.

Hava karardıktan sonra eve geldik. Bu haftalardır Oğuz'u görmeden geçirdiğim ilk izin günüm olmuştu. Sadece bir bankta oturmak için bile olsa bir araya geliyorduk ve ne kadar bunu görmezden gelmek istesem de çok özlediğimin farkındaydım. Henüz yirmi dört saat bile geçmemişti son görüşmemizin üzerinden. Bunu endişe verici buluyordum.

Gözlerim sık sık telefona gitmişti ama bir mesaj bile atmadığını gördüğümde bozulmuştum. İnat etmiştim, ben de aramamıştım.

Biz eve geldikten hemen sonra telefonum çalmaya başladı ve ben umursamaz davranma kararımı bir köşeye bırakıp heyecanla telefona atladım.

"İyi akşamlar." diyen sesini duyduğumda istem dışı bir şekilde gözlerimi kapattım. Ah, gerçekten çok özlemiştim.

"İyi akşamlar..." dedim yavaşça.

"Evde misin?"

"Az önce döndük."

"Günün iyi geçti mi?"

"Gayet iyiydi."

"Sanırım beni unutturacak kadar iyiydi." Şakacı bir ses tonuyla konuşmuş olsa da kelimelerinin ardındaki sitemi sezmiştim.

"Ben de bir günü beni görmeden geçirmenin keyfini yaşıyorsun diye düşünmüştüm."

Güldü ve güldüğünde kalbim sıkıştı. Yatağıma oturdum.

"Sadece rahat edemeyeceğin bir anda aramak istemedim."

"Mesaj atabilirdin."

"Sen de atabilirdin."

İkimiz bir anlığına sessiz kaldık. Sessizliğimizi bozan yine onun sesi oldu.

"Şu an on yedi yaşında gibi davranıyorum." Kendi kendine güldü. "Evet, seni rahatsız etmek istemedim ama açıkçası seni göremediğim için tüm gün keyifsiz hissettim. İşe kendimi veremedim ve sekreterimin söylediğine göre her zamankinden beş kat daha can sıkıcı davranmışım." Alt dudağımı ısırıp kahkahamı bastırmaya çalıştım, hem çok mutlu olmuş hem de fazlasıyla heyecanlanmıştım. Onun birkaç cümlesinin beni böyle eritmesi korkutucuydu. Devam etti. "Seni görmem gerek."

"Tamam..." dedim. "Nerede buluşalım?"

"Aslına bakarsan ben evinin önündeyim."

"Ne?" diyerek hayretle yerimden kalktım ve perdeyi açtım. Gerçekten de arabasına yaslanmış duruyordu. "Gerçekten buradasın."

Yüzündeki gülümsemeyi çok net görmüştüm.

"Aslında bir süredir buradayım. Eve girdiğinizi gördüm."

"Sen gerçekten..." Gülümsememi engelleyemedim. Dimdik bakışlarla pencereme bakıyordu.

"Ben gerçekten..."

"İnanılmazsın."

"Sadece evinin önüne geldim. Bu aşıklar için çok olağan bir hareket." Başını yana eğdi. "Peki, hadi gel." Eliyle de işaret etti.

BOL KÖPÜKLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin