O zaman dens!!! :))
Gözlerimi adamın üzerine kenetlediğimi ancak masaya ulaştığında fark ettim. Yutkunup derin bir nefesi ciğerlerime çekerken kendimi daha baştan çuvallamış ve rezil olmuş hissediyordum. Bu konularda hep dikkatli olurdum ama böylesi bir rastlantı yaşayacağımı nereden bilebilirdim ki? Sırf halamın gönlü olsun, başımın etini yiyip durmasın diye ayarladığı randevuya gitmiştim. Adamla zerre kadar ilgilenmemiştim, zaten karşımdaki kişi de benden farklı değildi bu konuda. Adamın ukalalığı sinirlerimi zıplatmıştı ve buluşmanın hemen sonlanmasından dolayı rahatlamıştım.
Ama bilemezdim ki yıllar sonra bu kişi patronum olarak karşıma çıkacaktı! Oğuz Derman, uzun zamandır yanında çalıştığım Onur Derman'ın yüzünü göstermeyen ağabeyi, benim buluştuğum Oğuz'du. Bu kader miydi, oyun muydu, trajedi miydi? Anlamıyordum. Bunun gibisine dizilerde rastlanırdı ancak.
Gözlerimi nereye koyacağımı bilemezken adamın sesi kulaklarıma doldu.
"Herkes gelmiş. Çok bekletmediğimi düşünüyorum. Zira ben tam da söylediğim saatte geldim."
Onur cevapladı onu.
"Merak etme. Zamanında geldin."
Gözlerimi alakasız yerlerde dolaştırırken adamın durakladığını, masada bakındığını hissedebiliyordum. Hatta o an masadaki peçeteyle origami yapıyor olsam da gözlerinin benim üzerimde durduğunun farkındaydım. Yine de başımı kaldırmadım. Beni tanımama ihtimaline sığınmak, tanımazdan gelmek istiyordum. Daha önce hiç böyle yerin dibine girmemiştim. Eğer beni tanıdıysa ne düşünecekti? Yıllar önce randevuya çıktığı kadın, kardeşinin lokantasında çalışıyordu. Hoş değildi, hiç hoş değildi. Halamdan bunun hesabını sormalıydım. Biliyor muydu beni kiminle görüştürdüğünü?
Oğuz Derman'ın sandalyeyi çektiğini, yerine oturduğunu işittim. Onur'un yanına oturmuş olmalıydı, bu da beni çaprazdan görüyor olması demekti ve ben de o açıya gözlerimi çevirmemek için uğraşıyordum.
"Ben çalışanların ayarlanması sürecine pek müdahil olmadım..." diye söze girdi Oğuz ben hala o yöne bakmazken. "Bu yüzden sizleri tanımıyorum ama siz beni biliyorsunuzdur."
"Tanıştırmak bana düşer..." dedi Onur ve masanın altına saklanmak istesem de benden başladı. "Şef aşçımız Fulya..."
Mecburen bakışlarımı adama yönlendirip elimden geldiği kadar ciddi bir gülümseme takındım. Oğuz Derman başını hafifçe eğerek gülümsedi. Yüzünde beni tanıdığına dair bir işaret aradım ama gayet mesafeli ve doğaldı.
"Onur'dan epeyce isminizi işittim Fulya Hanım..." diye konuşurken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Kirli sakallı, keskin yüz hatlarındaki soluk gülümseme beni daha çok geriyordu. "Çalışkanlığınızla epey hayran bırakmışsınız kardeşimi."
"İşimi yapmayı seviyorum, diyelim."
"Aynı çalışkanlığı şef konumunuzda da bekliyorum. Artık benim sınırlarım içindesiniz."
Tehditkâr bir bakışı vardı. Aslında olabildiğince geri planda kalmak istesem de bu bakış beni tetiklemişti.
"Ben bugüne kadar hangi sınırlar içinde durduğumun her zaman farkında oldum ve bu sınırlar kimin olursa olsun, işimi en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Mesele kimin çalışanı olduğum değil, anlayacağınız."
Kaşlarını kaldırıp başını salladı. Sonra da cevap verme gereği duymuyormuş gibi başıyla Onur'a devam etmesini işaret etti. Onur da durumu anlamamış gibi bana kaçamak bir bakış atmıştı. Dişlerimi birbirine kenetleyip az önceki halimin tam tersine bakışlarımı Oğuz Derman'a diktim. O da aksine bana bakmayarak masanın geri kalanlarıyla tanışmasına dönmüştü. İrem'le göz göze geldiğimizde hafif bir gülümsemeyle başını eğdi. Sinirlendiğimi anladığı belliydi, dahası bunun doğal olduğunu da biliyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOL KÖPÜKLÜ
General Fiction[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı gerçekler her şeyi değiştirdi. Köpüksüz kahvesini içmeyen biri için kahvenin köpüğü haline geldi...