42. BÖLÜM "Soğan"

11.6K 1.2K 76
                                    

Ona söylemesem de güne başlarken Oğuz'u görmek bana bambaşka bir enerji vermiş, geceden kalan huzursuzluğu, endişeyi içimden söküp almıştı. Hiç yorulmayacakmış gibi hissediyordum. İşime odaklanmakta sorun yaşamıyordum ama aklımın bir köşesi hep Oğuz'a harcıyordu zamanını ve o yüzden saatlerin nasıl geçtiğini bile anlayamadım. Su gibi geçip gitmişti.

Aşk bu muydu? İnsanı böyle bulutların üstüne çıkarırken bir yandan endişe, huzursuzluk da yaşatan böyle bir duygu muydu?

Herkes toparlanıp ayrılırken günün hoş yorgunluğuyla onları izledim. Herkes bana gülümseyerek selam verdikten sonra çıkıyordu. Bir şekilde farklı olduğumu yüzümden okuduklarını düşünüyordum, çünkü bana her zamankinden daha sıcak bakıyorlardı sanki. Ya da ben artık insanları böyle görmeye başlamıştım. Ayırmak çok zordu.

Tezgaha yaslanmış evlerine, sevdikleri insanlara ya da kendileri için planladıkları yerlere giden insanlara izlemeye dalmışken İrem birden yanıma geldi. Yüzünde gülümseme diyebileceğim tuhaf bir ifade vardı.

"Merhaba." dedi yanımda durduğunda. Kollarını kavuşturup dudaklarını büzdü. Ben de gözlerimi kısarak ona baktım.

"Bir şey mi oldu?" dedim sakince.

"Sana söylemem gerekenler var."

Bedenimi dikleştirdim.

"Dinliyorum."

"Bu binanın çeşitli yerlerinde güvenlik kameraları var biliyorsun, değil mi?" Başımı yukarı aşağı salladım, neden bunu söylediğini anlamamıştım. Parmağıyla mutfağın köşesini işaret etti, kolonlardan birinde kırmızı ışığı parlayan bir kamerayı gösteriyordu. Tam orada da var."

"Evet, biliyorum. Neden bunu-"

Tam o anda sözcükler boğazıma takıldı kaldı. Başımı kameraya çevirdim. Mutfağın benim tarafımdaki kısmını net bir şekilde görüyordu. Gözlerim iri iri açılmış, ağzım açık kalmıştı. İrem konuşmaya devam etti.

"Rutin olarak da kontrol yapıyorum. Herhangi bir nedenden değil. Bilirsin, eksik kalmaması gereken gündelik işlerden."

Yutkundum. Tabii ki çalıştığım yerde kameralar olduğunu biliyordum ama insan alışıyor ve artık özel bir farkındalık hissetmemeye başlıyordu. Orada duruyorlardı işte. Hem kameraya yakalanınca özellikle rahatsızlık hissedeceğim şeyler yapıyor değildim, o yüzden kameralara hassasiyet taşımam da asla gerekmemişti. Bugüne kadar.

İrem'e dönemedim. Alt dudağımı ısırıp yüzümü göremeyeceği şekilde tutmaya devam ettim. Sabah Oğuz'la aramızda geçen anları görmüştü. Bizi o halde görmüştü. Bu o kadar utanç vericiydi ki kaçıp gitmek istiyordum. İş yerimde böyle davranmış olmak, bir de üstüne kayıtlara geçmek...

"Utanacağını bildiğim için söylemeyecektim ama bilirsin, ne olacağı belli olmaz."

Yüzüne bakmamaya devam etsem de zorlukla konuştum.

"Gerçekten özür dilerim."

Elini omzuma koyarak hafifçe sıktı.

"Özür dilemeni gerektirecek hiçbir şey yok. Sizin adınıza mutlu oldum. Oğuz'u öyle peşinde koşarken görmek beni eğlendirmedi desem yalan olur ama asıl özel anlarınıza bu şekilde şahit olduğum için ben özür dilerim." Derin bir nefes aldı. "İleri sararak izledim, ayrıntılara kesinlikle bakmadım ama..."

"Ne olursun devam etme." dedim dişlerimin arasından. "Bir daha olmayacak."

"Aslında ben öyle demek istememiştim."

BOL KÖPÜKLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin