Herkese teşekkür ederek başlıyorum bugün. ♥ İnternet arızam için istediğim yardıma düşündüğümden fazla katılım oldu ve dün sonuç aldım, internetime kavuştum. ♥ Hepinize çooooooooooook teşekkür ediyorum. Bu bölüm de size teşekkür mahiyetinde, umarım beğenirsiniz. ♥
(Tam bunu yazarken internet kesildi ya, bildiğiniz kısa süreli kalp krizi geçirdim ama hemen geldi. :D)
İyi okumalar! :) ♥
***Multimedya: Gece Yolcuları - Aşk Bir Şeydir***
Üzerimdeki tuhaflık geçici gibi değildi.
Hasta gibi hissediyordum ama hasta olduğuma dair somut bir kanıt bulamıyordum. Kendimi bazen çok halsiz bazen çok enerjik hissediyordum. Halam ara ara bana bakıp gözlerimin daldığını söylüyordu. Doktora mı gitmeliydim?
O gün yine herkes gittikten sonra mutfakta tek başıma kalmıştım. Yeni bir tarif denemek için en uygunu lokantaydı, evde bu tip işleri yapmak zordu. Çünkü başımda tarifimi planımın dışına çıkarmak konusunda kararlı bir hala oluyordu. Eskiden de sorun olmazdı ama artık şef olduğum için bu konuda daha rahat hissediyordum.
Tarifimi deneyip ortalığı toparlamaya başladım. İşim bitmek üzereyken mutfak kapısında fark edilmek istenen birinin öksürüğünü işittiğimde bakışlarımı o yöne çevirdim. Oğuz Derman kapıya yaslanmış bana bakıyordu.
"Mutfaktan ışık geliyorsa orada bu saatte ancak sen olabilirsin değil mi?"
Derin bir nefes aldım. Kaç gündür yüzünü bile görmemiştim. İşte böyle, bir gelip bir kayboluyordu. Ama işin tuhaf tarafı alışmıştım, yadırgamıyordum. Sebebini çözemesem de bazen uzaktan bir bakış atıp kaybolması ya da geç bir vakitte yanıma gelmesi benim için normalleşmişti. Kısa zamanda bu alışmışlığı çözemiyordum.
"Bu saatte lokantaya gelip mutfağa uğrayacak ve bana laf atacak tek kişi de sen olabilirsin." dedim ellerimi kurularken.
Yaslandığı yerden doğrulup ağır adımlarla yanıma yaklaştı. Üzerinde farklı bir hava vardı, farklı görünüyordu ama kelimelerle ifade edemiyordum. Görünüş olarak aynıydı, koyu renk bir takım, beyaz gömlek, hafif sakallı bir yüz, kısık gözler ve iyi bakılmış saçlar. Ama... Ama bir şey bana farklı hissettiriyordu. Bunun görünüşün arkasında, soyut bir farklılık olduğunu hissediyordum.
"Bilirsin, nedensiz iş yapmam."
"Asla." Gözlerimi iri iri açtım, komik olmaya mı çalışıyordum.
Hafifçe güldü ama arkasından öksürüp ciddi bir yüz ifadesi takındı.
"Keyfinin yerinde olduğunu görmek güzel."
"Aslında pek iyi hissetmiyorum." diye itiraf ettim. Söylememe gerek olmadığını bilmiyordum ama ağzımdan çıkıvermişti işte. Sanki ona dert yanmak çok doğal bir şeymiş gibi. Ama söylediğim an pişman olsam da geç kalmıştım. Oğuz kaşlarını çatıp yüzünü yaklaştırdı.
"Hasta mısın?"
"Hayır... Sadece yorgunum." Derin bir nefes aldım. "Bir sorunum yok."
"İşin aslı biraz solgun görünüyorsun." Dikkatle yüzüme baktı. "Ama aksine yanakların kızarmış. Ateşin mi var?"
"Ne?" Yanaklarıma dokundum. "Kızarmış mı? Farkında değilim. Biraz midem bulanıyor ama..."
Yine. Yine gereksiz bir dert yanma daha... Neden böyle yapıyordum? Ben hasta hissettiğimde halama bile açık açık ifade etmezdim. İlgi budalası olmaktan nefret ederdim ve evet, halam evde hasta biri olursa ilgiye boğmaya programlanmış bir robot gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOL KÖPÜKLÜ
Ficción General[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı gerçekler her şeyi değiştirdi. Köpüksüz kahvesini içmeyen biri için kahvenin köpüğü haline geldi...