Oğuz Derman'la ilk karşılaşmamızın üzerinden günler geçti ama şanslıyım ki bir daha onunla karşılaşmadım. Her şeyle İrem ya da Onur alakadar olduğu için doğrudan Oğuz'u görmem gerekmiyordu. Görmek de istemiyordum, zira bizim tuhaf başlayan ve hemen biten rezalet randevumuzu hatırlamasını istemiyordum. Bunun sadece tesadüf olduğunu nasıl anlatabilirdim? Kesinlikle kafasında bir sürü önyargı oluşacaktı. Ve ben önyargılardan gerçekten nefret ediyordum.
Şimdi zorlu bir engel daha beni bekliyordu. Lokanta açılışından önce yeni çalışanların kaynaşması için bir eğlence hazırlanmıştı. Herkesin orada olacağından emindim. Derman kardeşler de. Eh haliyle Oğuz Derman olacaktı tabi. Ben gitmesem, olmazdı. Gitsem de olmazdı. İşin içinden çıkamıyordum.
En sonunda arabamla lokantanın yolunu tutmuştum. Biraz rahatsız hissediyordum, çünkü yine halamın elimden kurtulamamıştım. Çolpan halam moda dâhisi gibi beni zorla tutmuş, seçtiğim kıyafetleri bir kenara fırlatmış "Ne o yavrum? Pijama partisine mi gideceksin bunlarla?" diye bir güzel de azarlamıştı. Ne kadar diretsem de, ne kadar karşı çıksam da en sonunda onun istediği şekle bürünmekten kaçamamıştım. Çünkü çok güzel olmak zorundaydım, bütün çalışanlar bir aradayken öyle sarsak olamazdım, insan giyimiyle önce bir kendini göstermeliydi ki kişiliğine sıra gelsin. Bunlar beni hazırlarken söylediklerinin çok küçük bir kısmıydı, bir yerden sonra dinlemeyi bırakmış, son gastronomi gelişmelerini aklımdan tekrarlayarak kendimi rahatlatmaya çalışmıştım.
Siyah düz, dizde biten bir elbise giydirmişti önce. Hangi ara aldığıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Abartılı olmadığı için şükretsem de kesinlikle böyle klasik tarz kıyafetlerin insanı değildim, rahat edemiyordum içinde. Beni epey kızdırarak boynumu çiçek bahçesi gibi gösterecek bir kolye taktı, gümüşi renkteki kolyeden de hoşlanmadım. Soğuk diye acıyıp giydirdiği file çoraplardan bahsetmek istemiyordum. En sonunda da bağcıklı siyah topuklu ayakkabılar, evet onu da hangi ara aldığını bilmiyordum. Hepsini benim için, bu partide güzel görüneyim diye seçmişti. Aklından geçen hinlikleri biliyordum ama bilmek istemiyordum.
Saçlarımı hafifçe bağladı, makyajımı tamamladı ve en sonunda eserini tamamlamış bir heykeltıraş edasıyla, memnuniyetini saklamadan çevremde döndü.
"Amanın şu güzelliğe bak!" dedi omuzlarımdan tutup. Başını yukarı kaldırması gerekiyordu bana bakarken. "Bugün de kendine birini bulamazsan daha bulamazsın kızım."
"Hala!" diye bağırdım kendimi tutamadan ama umursamadı, paltomu elime tutuşturup beni gönderdi.
Derin bir of çekip bu gecenin her açıdan bir an önce bitmesini diledim. Hem bu kıyafet içinde olmaktan hem de Oğuz Derman'la karşılaşma fikrinden hiç hoşlanmıyordum.
Lokanta kesinlikle çok güzel olmuştu son geldiği halde. Bugün perdeleri sonuna kadar kapanmış olsa da içerideki güzel ortamı, lila ağırlıklı İrem'in zevkiyle oluşmuş ambiyansı biliyordum.
İçeri girdiğimde gürültü çarptı önce. Herkes toplanmıştı. Tabi kimse benim gibi yalnız değildi, herkes yanında birilerini getirmiş gibiydi. Hafif de bir müzik vardı, Erdem bir köşede ritim tutuyordu, İrem, Onur'la dip dibeydi tabi, Narin de Ozan'la konuşuyordu. Oğuz Derman ise ortalarda yoktu...
"Herkes çoktan gelmiş demek." Tam arkamdan gelen sesle irkildim. Kapıda dikildiğimi unutmuştum. Döndüğümde ise lacivert takımı içinde üstten bakan tavırları ile Oğuz Derman'la karşılaşmıştım. "Ah! Sen Fulya şefimizsin. Bir an tanıyamadım." Gözlerimi kısıp bakmaktan kendimi alamadım. "Sende yüksek bir güzellik potansiyeli olduğunun farkındaydım, bugün epey göstermişsin bunu. Bu arada, iş dışında resmi konuşmasak olur, değil mi? Bence olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOL KÖPÜKLÜ
General Fiction[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı gerçekler her şeyi değiştirdi. Köpüksüz kahvesini içmeyen biri için kahvenin köpüğü haline geldi...