Bu bölüm Oğuz'dan! ;)
İyi okumalar! ♥
Ne zaman başlamıştı?
Emin değildim.
Toplantı için buluştuğumuz o ilk gün ben odaya girince şaşkın, beni tanıdığını belli eden bakışlarıyla karşılaştığımda mı?
Yoksa daha öncesinde mi?
Kendimi tuhaf bir randevunun ortasında bulduğumuz o zaman mı?
Belirsizlikten, şüpheden, kararsızlıktan nefret ederdim, bunu beni tanıyan herkes çok iyi bilirdi?
Ama söz konusu Fulya olduğunda benim için her şey belirsiz, şüpheli ve kararsız hale geliyordu. İnsanlara karşı hislerim hep net olurdu ama Fulya için ne düşündüğümü, ne hissettiğimi bilemiyordum. İçinde Fulya geçen cümleler hep karmaşıktı. Hep sonu belli olmayan yollardı.
Paris'e gittiğimizde ona bu güzel şehri göstermek için delicesine bir istek duymuştum. İkna etmek kolay olmamıştı ama yapmıştım, sonunda bir gün de olsa dolaşmayı kabul etmişti.
Yüzündeki hayranlık, şaşkınlık ve keyif duygularını görmeyi sevmiştim. Şanzelize'de ailesine hediye seçmek için heyecanla mağazaları dolaşırken, benden satıcıyla konuşmamı rica ederken çok güzel görünüyordu. Kendimi sürekli onu izlemek isterken buluyordum. Yüzündeki her bir değişimi görmek, içime çekmek istiyordum.
Böyle şeyler isteyen biri değildim aslında.
Şanzelize'de koşturduğu zaman onu bir anlığına gözden kaybettim. Yolunu bulabilecek, akıllı bir kadın olduğunu biliyordum elbet ama o bir anda korku ile titrediğimi hissettim. Ona bir şey olmasından deli gibi korktum ve bu sadece benim sorumluluğumda buraya gelmiş olmasından değildi. Hatta bir parça bile düşünmedim bunu. Ben tamamen ona bir şey olmasından korktum. Fulya'nın zarar görmesinden korktum.
Aslında o bir an, bir dakikadan bile kısa olan süre bana bir tokat gibi olmuştu. Çocuk değildim, duygularımla yüzleşmeliydim. Hem bu halim en nefret ettiğim durum değil miydi? Böyle sürüncemeye bırakanlar, kendilerini bilmeyenler, duygularının farkında olmayanlar, düşüncelerinden emin olmayanlar benim nefret ettiğim, sinirlendiğim grup değil miydi?
Bu yüzden de Eyfel Kulesi'nin ışıklarını izlediğimiz o dakikalarda, o hayranlıkla kuleyi izlerken ben de onu izledim. O yanımdayken hissettiğim hisleri sorguladım. Kendime baktım. Ne hissediyordum? Yoğun şeyler. Arkadaşlık denilen kalıbın dışında olduğunu kesinlikle biliyordum. Ve uzun süre sonra ilk kez böyle yoğun hislerle karşılaştığımı da biliyordum. Evet, uzun zaman önce birine daha bunun gibi tanımsız, yoğun duygular beslemiştim. O kişinin yüzünü bile görmemiş olsam da.
O anda yapmayacağım bir şey yaptım. Sanırım içimdeki sessiz yüzleşmenin etkisine engel olamamıştım. İlk defa bu kadar kontrolsüz davranmıştım. O bana bakarken, gözlerinin ne kadar güzel olduğunu düşünmekten kendimi alamamıştım ve bakışlarım onun dudaklarına kaydığında yasak bir bölgeye girdiğimin farkındaydım. Ve o yerde benim beynim çalışmıyordu, vücudumun kontrolü başkasına geçiyordu, bir başka bendim onu kontrol eden. Tanımadığım bir ben. Sadece duygularına odaklanan, duygularıyla hareket eden, dürtülerine boyun eğen bir ben.
Ve onu öptüm.
Çok ciddi bir öpücük değildi, hatta bir dokunuştan ibaretti ama yine de bu dokunuşun her şeyi değiştirdiğini daha o anda çok iyi biliyordum.
Çekilen Fulya oldu ama hemen değil.
Gözleri şaşkınlığın ışıltısı ile parlarken nefesini tutmuş gibi bakıyordu bana. Ben de yaptığım şeyin ne olduğunu ancak anlamaya başlamıştım o bakarken.
"Ben..." Sustum. Vücudumun kontrolü tekrar bana dönerken ne demem gerektiğini hesaplıyordum. Kafası karışmış bakışlarına karşılık bir açıklama yapma ihtiyacı istiyordum. Ama asıl o benim kafamı karıştıracak bir şey yaptı.
Bana sarıldı.
Kollarını boynuma doladı. Gözlerimin yerinden fırlayacak gibi açıldığını hissediyordum.
"Yapma..." diye mırıldandı. "Şimdi bana bir şey söyleme. Yarışma için kafamı karıştırdığın için özür dileme, asıl kafamdaki düğümleri çözdün. Emin olamadığım cevapları açıkladın." Kolları sanki biraz daha sıkılaşırken devam etti. "Eğer yaptığın bu şeye bir açıklama bulmaya çalışırsan kafam daha çok karışacak. Şimdi böyle kalmasına izin ver. Sadece içinden geldiği için yaptığını söyle ve öylece bırak. Bırak ki ben de hislerimden kaçmaya devam etmeyeyim."
Neredeyse yalvarma gibi dökülen sözlerinden sonra yutkundum. Hafifçe çekildim ve kollarını kavradım. Fulya'dan da beklediğim bu olurdu. Beni şaşırtacak bir şey. Ve güçlü bir duruş. Şimdi anlıyordum, ne zaman olduğunu bilmesem de neyin beni ona güçlü bir mıknatıs gibi çektiğini.
"Sadece istediğim için yaptım." Sözlerim onu güldürdüğünde ben de gülümsedim ve bu sefer sarılan ben oldum. Çok geçmeden o da kollarını az önceki gibi sıkılaştırdı.
Birine sarılmanın bu kadar güzel olduğunu o anda öğrendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOL KÖPÜKLÜ
General Fiction[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı gerçekler her şeyi değiştirdi. Köpüksüz kahvesini içmeyen biri için kahvenin köpüğü haline geldi...