23. BÖLÜM "Yavaş Yavaş"

11.5K 1.2K 85
                                    

Kendimi bir curcunanın içinde bulmuştum döndüğümde.

Kutlamalar, tebrikler, gururlu sözlerin arasında kaybolmuştum. Mesleğimi elime aldığımdan beri sürekli kendimi ispat etme zorunluluğum olmuştu. Önce kimse yükselmemi beklemiyordu, yükseldiğim, başarılı olduğum zamanda başka nedenler arıyorlardı arkasında. Bir kadın olarak öylece yükselmemi yadırgayanlar çok olmuştu. Güzelliğime vurmuşlardı çoğu zaman. Birilerinin aklını çeldiğimi söyleyenler olmuştu. İşte böylece, bugün bu noktaya gelmiştim.

Babamı uzun yıllardır görmediğim kadar mutlu görmüştüm. Gururlu bakışları hasret kaldığım bir ışıltı doluydu. Halam derecemi duyuran belgeyi en göze çarpan yere asmıştı ve sürekli tozunu alıyordu, bazen karşısına geçip uzun dakikalar izliyordu ve onu oradan adeta sürükleyerek çekmek zorunda kalıyordum. Her akşam birilerini davet ediyordu eve, ne kadar geç dönersem döneyim beni övmek için bekleyen tanıdıklar oluyordu, çoğunu ben tanımıyor olsam da.

Zamanında bana burun kıvırarak bakan insanlar da samimiyetsiz tebriklerini sunuyorlardı. Ne zaman nerede tanıştığımı bilmediğim insanlardan telefonlar alıyordum.

Erdem de sık sık boynuz kulağı geçti, diyerek şakadan surat asıyordu. Bütün o karmaşa içinde beni rahatlatan nadir insanlardandı.

Üst düzey insanlardan bile kutlama alıyordum. Bazen yemeğe gelen önemli insanlar beni özellikle görmek istiyordu, bazıları sırf benimle tanışmak için lokantaya geliyordu. Oğuz'un bahsettiği reklamın ne olduğunu çok iyi anlamıştım. Ben artık önemli bir yemek yarışmasında beşinci olmuş, yeteneğini kanıtlamış bir isimdim. Buna alışmam zaman alacaktı ama sevdiğim işte takdir alıyor olmak beni mutlu ediyordu.

Günlerce Oğuz'la pek görüşemedim. Onun da çok yoğun olduğunu biliyordum. Biriken işlerini yoluna koyması gerekiyordu. Ama bütün karmaşa içinde bile aklıma takılmasına engel olamıyordum. Aramızda konuşulmamış önemli konular vardı ve ne kadar daha bu şekilde devam edeceğini kestiremiyordum.

Ona gidip, Fransa'da olanları konuşalım, demem gerekiyor muydu? Olmamış gibi davranamazdık, değil mi? İkimiz de yetişkin insanlardık. O anda kapalı kalması gerekiyordu ve yarışma geçtiği için artık rahatlıkla üstesinden gelebilirdik.

Kafam hiç olmadığı kadar karışıktı. Alışık olmadığım duyguların arasında yolumu bulmaya çalışıyordum. Bu duyguların sadece bana ait bir sorumluluğu yoktu ama yanımda Oğuz'u göremiyordum.

Sonunda yarışmanın etkisi hafiflediğinde çoktan iki koca hafta geçmişti. Belirsizlikten usanmıştım. Oğuz'un sessizliği beni şaşırtıyordu. O da belirsizlikten nefret eden bir adamdı ama şimdi sessizdi. Çok yoğun olsa bile bu kadar zaman uzak kalmasını anlamlandıramıyordum.

Sonunda pes ettim ve onu aradım.

Telefonu artık açmayacağını düşündüğüm bir anda açıverdi. Tok sesi kulağıma dolduğunda onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Gerçekten özlemiştim. Evet, Oğuz Derman'ı özlemiştim ve o anda soğuk su gibi çarpıyordu yüzüme bu gerçek.

"Merhaba." dedi, "Aramanı beklemiyordum."

Derin bir nefes aldım.

"Epeydir görüşmüyoruz." Başımı iki yana salladım. Tuhaf konuşuyordum. "Nasılsın?"

"İyiyim." Bir sessizlik doldurdu birkaç saniyeyi. Yutkundum. "Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim."

Yine uzun süren bir sessizlik... Ne oluyordu?

"Ah. Gerçekten çok can sıkıcı günlerdi." Ne diyeceğimi bilmiyordum ama o anda sessizliği doldurmak daha önemli görünmüştü gözüme. "Sürekli birileriyle konuşmam gerekiyordu."

BOL KÖPÜKLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin