İyi okumalaaaaaaaaar ♥
Sevgiler ♥
Elemeyi geçmemle birlikte kendimi bir karmaşanın içinde buldum. Fransa'daki final turuna katılmam saklanacak bir şey değildi ki Oğuz bunu teklif etmeme bile fırsat tanımadı. Çoktan beni tanıyan herkesin bir şekilde haberi olmuştu. Ben de bu kadar yayılmışken ailemden saklamanın doğru olmayacağına kanaat getirdim. Halam beni epey patakladı İstanbul'a gidişimle ilgili doğruyu söylemediğim için. Babam mutlu ve gururluydu, gerisini çok karıştırmadı.
Oğuz'un bana haberi verdiğinin ertesi günü mutfağa geldiğimde herkes tam kadro oradaydı. İlk defa en geç gelen ben olmuş gibiydim ama bunun özellikle ayarlandığını anlamam uzun sürmedi. Herkes beni alkışlarla karşılarken İrem'in elinde bir pasta bile vardı. Kimse günün erken saatlerinde pasta yemek konusunda sıkıntılı görünmüyordu. Oğuz yoktu ama Onur, Erdem, Narin oradaydı. Erdem "Boynuz kulağı geçti, hatta deldi de geçti!" diyerek somurtsa da aslında bu konuda sıkıntı hissetmediğini biliyordum.
Sonraki günler ise sıkı bir çalışmaya girdim. Çok çalışmaya alışık bir insan olsam da bu daha farklı bir durumdu. Sonuçta benim yanımda Fransız hocalar yoktu. Fransız lokantasında çalışan birine ulaştığımda bile çok fayda görmüyordum. Sonuçta kitaplar ve internet benim yardımcımdı, sonrası ise kendi becerilerime ve uğraşıma kalıyordu.
Oğuz ise neden Oğuz Derman olduğunu bana gerçek anlamda göstermişti. Aslında yumuşak yüzünü gördüğümü, gerçek benliğiyle henüz tanışmamış olduğumu o zaman fark ettim. Fransa'dan getirttiği kitapları önüme sert bir şekilde koyuyor, benim için çevirdiği kısımlardan ödevler veriyor ve sonrasında da sürüyle hata buluyordu. Yemeği adeta moleküllerine kadar inceliyordu. Bakışları sert, ses tonu otoriterdi. Onu böyle görmeye alışmak zor değildi. Bana her zaman bahsettiği ast-üst ilişkisini derinden hissediyordum. Sorun yoktu, bu şekilde ben de çalışmam gerektiği kadar çalışıyordum.
Lokantanın mutfağında pratik yaptığım günler artmaya başlayınca çalışmamı eve taşımam gerekti. Müge'yle de ilgilenebilmek zaman geçirmek istiyordum. En azından evin içinde birlikte olursak ben çalışırken beni izleyebilirdi. Halam normalde benimle çok uğraşırdı evde yemek denemeleri yapmam konusunda ama bu sefer yarışma torpili yapıyordu. Sadece mutfağa giriyor, bakışlarını bir yemeğin, bir benim üzerimde dolaştırıp başını sallayarak çıkıyordu. Babam ise dinlenmem gerektiğini söylüyordu sadece. Sürekli çalışırken görür olmuştu beni.
Yarışma git gide yaklaşırken, günler tüm hızıyla geçip giderken bir boş günümü daha eve kapanıp yemek tarifleri araştırarak, Oğuz'un verdiği notları inceleyerek geçiriyordum. Babam yeni eğlencesi olan kahvehaneye gitmişti. Aslında böyle şeylerden hoşlanmazdım ama babam çok içine kapanmıştı uzun süre. Mağazayı da devrettikten sonra evden çıkmayan bir adama dönüşmüştü. Az konuşur, sessizce otururdu. Hiç değilse kendi yaşıtları ile olabilirdi bu şekilde. Konuşur, dertleşir, bana anlatmak istemediği şeyleri anlatırdı. Onun daha iyi olacağını düşünüyordum.
Halam ise şu ara örgüye merak sarmıştı. Hazır ben de evdeyken bir arkadaşına gidip yeni örgü teknikleri öğrenmek istediğini söylemişti. Kendini yeni bir atılımın içinde hissediyordu. Bu hevesinin ne kadar devam edeceğini merak ediyordum. Fazla sürmeyeceği kesindi.
Ben evde Müge'yle kalmaktan hoşnuttum. Daha rahat çalışabilirdim.
Gün çok ilerlememişti ki kapı çaldı. Ben de hemen gidip açtım.
Evime kim gelebilirdi? Bir komşu, bir satıcı, belki halam ya da babam anahtarını unutmuştu.
Ama hayır, Oğuz'du ve ben bunu aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOL KÖPÜKLÜ
General Fiction[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı gerçekler her şeyi değiştirdi. Köpüksüz kahvesini içmeyen biri için kahvenin köpüğü haline geldi...