5. BÖLÜM "Zafer Sarhoşluğu"

16.8K 1.6K 208
                                    

Alırım bir nazar duanızı. :))

İyi okumalar! ♥

Hayatımda en kesin kuralım şuydu: Kimseye bağlanma!

Kimseye bağlanacak kadar güvenme!

Küçük yaşta annesi tarafından terk edildikten sonra büyük bir darbe yemiş oluyorduk, öyle ya, insan her zaman yanında olacağını zannediyordu annesinin. Ama ben onun acısını atlatamadan, başka birine daha güvenme hatası yapmıştım. Hatta belki daha fazlası... O zamanlar küçüktüm, bir kere güvenim kırıldı diye tekrar aynısının olmayacağını umabiliyordum.

Ama annem beni bırakıp gittiyse bunu herkes yapabilirdi, bunu bana kanıtlayan biri olmuştu. Belki başkalarına önemsiz gelebilirdi, belki insanlar benim bunu abarttığımı bile söyleyebilirdi ama acımı, o zamanki içime çöken umutsuzluğu kim anlayabilirdi ki?

İşte bu yüzden bir insana herhangi bir şekilde bağlanmama neden olacak duygulardan uzak durmayı seçtim. Yakın arkadaşım yoktu, kimseden hoşlanmamış, kimseyle sevgili olmamıştım, biriyle merhamet içeren bir ilişki bile kuramadım.

Ne klişe...

Ama yine de bu sayede kırılmadan ilerleyebildim. Güçlü bir şekilde durdum ve kardeşimle işimi hayatımın merkezinde tuttum. Sonuçta işim de beni bırakamazdı ya...

Sanırım beni en çok kızdıran da buydu.

Oğuz Derman'la arkadaş olabileceğimi düşünmüştüm.

Neden?

Sanırım onun da dediği gibi, bir şekilde benzer olduğumuzu düşündüm. O da ortamda kendisiyle ilgili bir şey yoksa geride kalıyor, sessizce insanları izliyor ve ona göre olmadıklarını hissettiren bakışlar atıyordu. Sıkı çalışan, işini ve çevresindekileri ciddiye alan bir insandı. Dobraydı, düşüncelerini saklamıyordu, bu sayede insan "Acaba benimle ilgili ne düşünüyor?" gibi baskı yapan düşüncelerin altında kalmıyordu. Hem tanımadan yargılamıyordu, önce dinliyor, sonra karar veriyordu.

Evet, bana diğer insanlardan farklı olduğunu hissettirmişti ve ben de onunla konuşmaktan hoşlanmıştım.

Ne yapıyordum ki?

İlk defa, uzun zamandır ilk defa tökezlemiş olmamın hayal kırıklığını yaşıyordum.

Bam!

Resmen kapıyı suratıma çarpmıştı.

Aptallık bendeydi. Oğuz Derman'ın farklı olması onun da insan olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Onun da bana herkes kadar zararı dokunabilirdi.

Rezil olmuş hissi beni yiyip bitirecekti. Kafamda sürekli hesaplaşmalar yapıyordum. Fulya, şöyle demeliydin. Fulya, şöyle cevap vermeliydin.

Ve daha bu durumdan kurtulamadan yeni bir fırtına kapıma dayanmıştı.

Evden çıktım, arabamı lokanta yolunda sürerken bir dergi bayisinin önüne çektim ve o hafta bizim olacağımızı bildiğim dergiyi aldım. Büyük ihtimalle lokantadan ilk ben okuyacaktım, herkes evlerinden çıkmamış oluyordu o saatte.

Mutfağa geldim. Dergiyi bir köşeye bıraktım. Önce rutin işlerimi yaptım. Benden önce yardımcı şef Aytaç gelmişti. Bana her zaman abla ile şef demek arasında sıkışan, genç bir aşçıydı ama arı gibi çalışkandı. Herkes birer birer gelirken ben de rahatlayıp köşeme çekildim ve derginin bize ayrılmış kısmını açtım.

Birkaç sayfa lokantanın iş ve dış fotoğrafları vardı, sonra da dördümüzün fotoğrafı. Sırayla, Onur, İrem, ben ve Oğuz.

Altında da iri harflerle yazılmış başlık.

BOL KÖPÜKLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin