Midem fena halde ağrıyordu.
Böyle olacağını biliyordum. Sağlığıma dikkat ettiğim için hiçbir zaman fazla acı tüketmezdim ve o yemeğin içindeki acı oranı en alışık olan insanı bile vuracak türdendi. Öğlen saatlerinde yediğim yemek midemin yüzeyinde imzasını bırakmıştı sanki.
Koltuğa uzanmış, midemin ağrısının hafiflemesini beklerken bir yandan da halimden memnun hissettiğimi fark ettim. Başkası böyle bir şeyi bana söyleseydi onun bir mazoşist olduğunu ve tedavi olmasının gerektiğini söylerdim. Fulya'nın bana karşılık vermesi, olan pek çok şeyden sonra beni rahatlatmıştı. Çünkü öfkesinin, aslında yüzeyin altında yatan başka duyguların yoğunluğundan kaynaklı olduğunu görebiliyordum.
Mektuplara kaydı aklım. Fulya'nın annesiyle konuşmasından ve onun gerçek hislerini öğrenmesinden sonra ne kadar rahatladığını görerek o mektupları göndermeye karar vermiştim. Yazarken gerçekten de ona ulaşacağını asla düşünmemiştim. O yıllarda Fulya'nın bir gün bunları göreceğini bilsem yazmazdım da. Korkumu, zayıflığımı, içimdeki karmaşayı birinin görmesinden delicesine korkuyordum. Ama bu zihnime büyük bir baskı yaptığı için onu atmak istiyordum. Kimseye anlatamayacağım bu hisleri biriktikçe kağıtlara dökmüştüm. O zamanki Oğuz'un insanlara inancı yoktu, hiç kimseye. Herkesi pek çok açıdan eşit görüyordu. Şimdiyse öyle olmadığını anlamıştım. Tamamen değiştirmem zordu bu özelliği ama Fulya'ya açık olmak konusunda endişem neredeyse yoktu. Ve Fulya öylece terk edilmediğini, unutulmadığını bilmeyi hak ediyordu.
Mektupları okumuş muydu? Ne düşünüyordu? Onu aramak ve hislerini öğrenmek için büyük bir istek duysam da kendimi zaptettim. Üzerinde baskı kuruyormuş gibi olmak istememiştim.
Koltukta doğruldum ve evime bakındım. Her şey aynı görünüyordu aslında. Zevkle, kendi isteklerime göre döşediğim, sade ve işlevsel bir daireydi. Düzenliydi, beni rahatlatıyordu. Ama bir şekilde değişmişti, çünkü Fulya bu dairenin sınırları içinde bir gece geçirmişti.
O geceyi düşündüm. Uykuya dalamamıştım. Uyku saatleri fazlasıyla düzenli olan ben Fulya'yla ilgili meseleler hayatıma bomba gibi düştüğünden beri sık sık uykusuz geceler geçirdiğim için bu şaşırtıcı değildi. Ara ara dalıyor ama sonra irkilerek uyanıyordum. Fulya ile beni ayıran bir duvar olsa da varlığını dalga dalga hissediyordum sanki. Birdenbire bu ev benim olmaktan çıkmıştı.
Ona bu kadar yakınken, aramızda birkaç adımlık mesafe varken içimde kıpırdanan arzuları görmezden gelmek zordu. Onu görmek, ona daha yakın olmak istiyordum. Aniden dikilmiş, yüzümü sıvazlamış ve bunun doğru olmadığını kendime tekrar edip durmuştum. Sonra da bir bahane gelmişti aklıma, kıyafetleri sabaha temiz ve düzenli şekilde hazır olmalıydı. Uyumadığıma göre bununla ilgilenmeliydim. Ve yerimden adeta fırlayarak odamın kapısına koştum.
Kapıda bir an durdum ve kilitli olabileceğini düşündüm, değildi. Gülümsememe engel olamadım, çünkü bu bir güven işaretiydi. Çıplak ayaklarımla, ses çıkarmamak için büyük bir özenle ilerledim. Kıyafetlerini yatağın dibine sanki cetvelle ölçmüş gibi katlayarak koymuştu. Dizlerimin üzerine çöktüm ve yüzüne baktım.
Kaşları çatıktı, dudaklarını sıkmıştı. Uykusunda bu kadar rahatsız olması beni huzursuz etmişti ama akşam olanlardan sonra bilinçaltındaki karmaşayı tahmin bile edemezdim. Ona dokunmak için karıncalanan parmaklarımı zaptemedim ve alnına düşen saçları hafifçe geriye ittikten sonra parmaklarımı yüzünde gezdirdim. Eğer o an gözlerini açsa ve beni o şekilde görse bunun büyük bir fırtına koparacağını biliyordum ama derin uykusu buna izin vermedi. Dokunuşlarım onu rahatlatmışçasına yüzü yumuşadı ve daha huzurlu görünen bir ifadeye bürünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOL KÖPÜKLÜ
General Fiction[Aşkın Tatları Serisi - 3] Hikayemizi yıllar önce yazmaya başlamıştık, sadece farkında değildik. Aşk bizim için başta tuzlu kahve gibiydi. Ama bazı gerçekler her şeyi değiştirdi. Köpüksüz kahvesini içmeyen biri için kahvenin köpüğü haline geldi...