0.4❄

231 119 87
                                    

Ondan sonraki iki gün Denizkızını görmedim, gerçi şimdi ismi denizkızı da değil, denizkızı bir isim değil çünkü. Dük ona Lucia ismini verdi. İmparatorun hediyesi isimsiz olmamalıymış. Evcil bir hayvana isim koyar gibi ona istemediği bir ismi koymuştu ve bunu çok normal bir şeymiş gibi lanse etmişti. Oysa denizkızına Rosé ismini önerdiğimde çok beğenmişti ve baş başa olduğumuzda ona Rosé diye seslenmeye söz vermiştim, ancak o günden bu yana iki gün geçti ve ben o iki gün içinde Rosé'u hiç görmedim. İşte şimdi de çalışma odamda onun gelmesini bekliyorum. Ağabeylerimin tablolarına bakıyorum, ellerimi arkada kenetlemiş bir şekilde.


Ne kadar düşünmemeye çalışsam da elimde olmadan ailemize yapılan laneti düşünüyorum. Kaçmaya çalıştığım düşüncelerin peşimi bırakmadığını anlayalı çok zaman olmamıştı, ancak tam tersini yaptığımda da değişen bir şey yoktu. Siriuslar 20 yaşına bastıklarında ölürler. Bu bizim soyumuza yıllar önce yapılmış bir lanet olmasına rağmen hâlâ laneti kırmanın bir yolu olmadığı için ağabeylerimi kaybettim. Hepsi 20 yaşlarına kadar umutla beklediler ancak umutlu bekleyiş hiçbir işe yaramadı ve işte şimdi de aynı şey benim başıma geldiğinde son Sirius da ölmüş olacak. Babam bir Sirius değildi, annemle evlenerek onun soyadını almıştı. Tanrı bilir hangi amaçlarla kalkışmıştı bu işe. Siriusların bütün mülküne konmak gibi alçakça düşünceler geçirmişti belki de aklından. Her neyse, sonunda amacını gerçekleştirmişti her nasılsa. Benimse geçmişle ilgili teoriler üretecek zamanım da hevesim de yok. 3 ayım kaldı, bu 3 ayı 19 yıllık hayatımdan daha iyi değerlendirmeliyim.



Dükün amacını anlıyorum, Rosé'u benim için hiç çekinmeden feda edecekti. Dük imparatora efsanevi bir varlık hediye ederek karşılığında lanetimi kırmasını isteyecekti, çünkü imparator böyle bir hediye karşılığında kesinlikle bir şey yapacaktı. Ama ben bunu istemiyorum, ne diye benim için istemediği bir hayatı yaşamaya zorlanmalı ki?



Kapı tıklatıldı.



"Gel! "


Kapı açıldı ve içeriye birisi girdi. Ayak seslerinden profilini çıkarmak gerçekten de imkansızdı.


Gelene taraf döndüm.


"Sen tehlikelisin. " dedim Rosé'a. Kaşlarını kaldırıp şaşkınlıkla yüzüme baktı.


"Bu imparatorlukta herkesin ayak sesleriyle profilini çıkarabilmek kolaydır ama sen farklısın. Denizkızı olduğunu gözlerimle görmemiş olsaydım, düşman ülkelerin casusu olduğunu düşünürdüm. "


Yüzünü tuhaf bir ifade sardı ama pek dikkat çekmedi. Daha çok dikkat çeken şey ondaki değişikliklerdi. Saçları aynı uzunluktaydı ama kakül kestirmişti. Kırmızı renk yeni bir elbise giymişti ve sanki biraz da makyaj mı yapmıştı o?



İşte o an bastım kahkahayı! Bizim saray hizmetçileri onu da bir insana benzetebilmek için yüzünü boyamışlardı, halbuki makyajsızken fazlasıyla güzeldi. Güldüğümde kaşları çatıldı ve sakince durmamı bekledi.



Elimle masamın önündeki sandalyeyi işaret ederek geçip oturabileceğini söyledim ve hemen ardından portrelerin bulunduğu duvardaki kitaplıktan iki kitap çıkardım. İlki efsanelerin toplanmış olduğu kalınca bir kitaptı. Diğeri de imparatoriçe Güneş'in yazmış olduğu görgü kuralları kitabıydı. Görgü kitabını şimdilik bir kenara bıraktım ve efsaneler kitabını açıp incelemeye başladım.


Denizkızları hakkında çok az malumat vardı. Onlar hakkında olan kısa yazı da aynen şu şekildeydi:


" Deniz kızları - denizlerde yaşadıklarına inanılan yarı insan yarı balık yaratıklardır. Her kültürde haklarında farklı farklı özelliklerle bahsedilmiş olsa da genel kanı onların insanları büyüleyen seslere sahip oldukları yönündedir. Söylentilere göre, Rusalka olarak da bilinen bu canlılar göz kamaştırıcı güzellikleriyle ve eşsiz sesleriyle şarkı söyleyerek balıkçıları büyüleyip denize çekerler ve sonra da onları suda boğarlar. "

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin