4.0❄

84 83 0
                                    

“İmparatorun doğum günü. “ demişti Helena gözlerinde korkunun gölgesiyle bana bakarken. “O gün çok dikkatli olmalısın. Her şey o gün başlayacak. “

Kanımı donduran bir diğer haberse savaşımızın insanlara karşı değil iblislere karşı olacağı. Bu durum beni şaşkına çevirmişti. Ancak biraz zihnimi zorladığımda, savaş olacağı haberini ilk aldığım günü anımsadığımda Helena’nın söylemiş olduklarıyla az önce duyduklarım arasındaki bağlantı beni şaşırtıyordu ve nasıl olur da bunu düşünemem diye kendime kızıyorum.

“İmparator Meteor’un dönemindeki savaştan daha korkunç bir savaş olacak.” Demişti o zaman. Prens meteor daha imparator olmadan önce patlak vermiş o savaş da iblis kardeşine karşı yaptığı bir savaştı.

Bunu önlemeliyiz. Ancak böyle bir savaşın gerçekleşmesi kadar olanaksız ikinci bir şey daha yok. Çünkü yıllar önce çekilen o sınır asla geçilemeyecek kadar güçlü bir sınırdı. Yine de bir ihtimal, mümkün olursa belki diye iblis alemiyle bu dünya arasındaki sınırın inceldiği yere doğru ilerliyoruz şimdi. Orayı araştırıp dikkatle incelemek bana verilen bir görevdi. Her ne kadar karşı çıkmadan kabul etmiş olsam da burada geçireceğim bütün bu zaman boyunca Rosé sarayda yalnız olacaktı ve onun düke karşı herhangi bir açık vereceğinden endişeleniyorum.

Dük anlar, belki de çoktan anlamıştır ancak belli etmiyordur. O işkolik adamın sağı solu belli olmuyor. Belki de Rosé’un bu hali ona daha çok yarar sağlayacağı için bir şey bilmiyormuş gibi davranıyor. Bilemiyorum, her şey mümkün...

“Geldik! “

Beni düşüncelerimden ayıran bu bilgiyle pelerinimi ıslatan yağmuru hissetmem bir oldu. Avucumu açıp ileri doğru uzatarak elime düşen yağmur damlalarına baktım. “Geldik demek. “ diye mırıldandım.

Doğa krallığındaydık ve burası Yıldız imparatorluğunun aksine her daim yağmur yağan bir bölgeydi. Buraya birlikte geldiğim diğer iki kişiye döndüm. Yüzleri benimleyken bile maskeyle kapatılmıştı. Ne de olsa bizzat imparator tarafından yönlendirilmiş özel ordunun casuslarındandılar ve yüzlerinin ifşa olması demek onlar için dünyanın sonu demekti.

Dağın bu kısmından bu koca krallığı izlemek kesinlikle zordu. İleriyi sarmış olan sis bulutları yerleşim yerlerini gizlemişti.

“Gidelim.” Dedim dağdan dikkatle inerek. Yanımda gelen isimlerini bile açıklamamış olan o ikisi beni arkalarında bırakarak önümden ilerlediler. İsimleri hakkında sadece X ve Y denmişti, ancak böyle giyinmişlerken hangisine X, hangisine Y diyecektim?

Başımı sessizce iki yana sallayıp kafamın için boşaltmaya çalıştım. Şuan komşu krallığın sınırlarına girdiğimiz için artık görevimiz başlıyordu ve bu görev peşinde tehlikeyi de sürüklemişti. Hareketlerimize dikkat etmezsek eğer başımıza ne tür olaylar geleceğini tahmin bile edemeyiz. Yanlış algılanan en ufak bir hareketimiz daha önümüzdeki savaşa hazırlanmamış olan bizim için ikinci bir sürpriz olacaktı.

İlerledikçe daha da şiddetlenen yağmur artık bizi sırılsıklam etmişti. Yine de buraya hazırlıksız gelen bizdeydi suç. Saçımın önünden yüzüme düşen yağmur damlaları odağımı bozuyordu.

“Daha çok var mı? “ diye sordum ortaya. İkisinden biri cevaplardı mutlaka.

“Geldik.” Dediler aynı anda. Bundan 15 dakika ve ondan da yarım saat önce bu sözün aynısını söyledikleri için artık bu söze olan inancımı yitirdim. Sessiz sedasız onca yolu tepip buraya gelmek can sıkıcı olmasına rağmen buna takılamayacak kadar canını düşünen birisi değilim.

Bir şeyler düşünmek, olaylar arasında bağlantı kurmaya çalışmak artık bağımlılık yaratmıştı bende ve ben bu tarz uzun yollar için birebir olan sadece düşünme işinden oldukça memnundum.

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin