3.9❄

86 83 0
                                    

Sanırım şaka yaptığıma inanmamıştı. Hele bu çocukların davranışlarından sonra bu söylediklerimin belki de şaka yollu söylenmiş gerçekler olduğunu düşünüyordu. Ağır ağır buradayken kalacağımız odaya doğru ilerlediğim sırada peşimden bağırarak koşuşturup duran müdürün sesini duymamla olduğum yerde durdum. Geri döndüğümde elinde havada salladığı kağıt çarptı gözüme.

Onun ne olduğu anlamak için fikirler üretmeye gerek yoktu. Muhtemelen bir haber gelmişti. Müdür yanımıza vardığında soluklanmak için derin derin nefesler aldı.

“Bu... “ dedi elindeki kağıdı bana uzatıp hâlâ nefes alış verişlerini dengelemeye çalışarak. Kağıdı elime alıp okumaya çalıştığımda o da bir yandan kağıtta yazılanları kısaca özetlemeye çalıştı.

“Dük Sirius, acil bir mesele için sizi geri çağırmak mecburiyetindeymiş. Dediğine göre araştırmacılar enteresan bir şey keşfetmişler ve onun hakkında ayrıntılı bilgi öğrenmek istiyorsanız acilen saraya dönmeliymişsiniz. “

Acil bir mesele... Bu durum beni rahatsız etmişti. Burada birkaç gün kalmam gerekirken böyle aniden çağrılıyorsam mutlaka bana vermiş oldukları görevle ilgili bir gelişme olmuştur. Kaşlarım çatıldı. Araştırmacıların keşfettikleri enteresan şeyin tükenmek üzere olan sihirle bir ilgisi var mıydı?

Mektupta da yazıldığı gibi olayın içyüzünü öğrenebilmek için geri dönmek zorundayım. Ama ben kendime bir söz vermiştim. Buradaki sorunu çözmeden geri dönmeyeceğime dair bir söz. Aksi taktirde pişmanlık dolu bir ölüm beni bekliyordu.

Yine de burada durarak sorunu halletmem mümkün olmayabilir. Belki de sorunun asıl çözümü o keşfedilen şeydedir.

Daha fazla bir şey düşünmeden hızla akademiden çıktım. Rosé da hemen peşime takılmıştı. Gözümü kısıp ileriye baktığımda arabanın hâlâ orada durdurduğunu görmüştüm. Demek hâlâ yola koyulmamıştı. Ya da yarı yoldan dük tarafından aldığı mektupla geri dönmüştü. Düşününce ikinci ihtimal daha mantıklı gelmişti. Arabaya binip oturduğumda arabacının bir şey sormaması da ikinci ihtimali kanıtlıyordu.

Araba saraya varır varmaz hızla arabadan indim. Aceleyle dükün odasına doğru ilerliyordum. Arabada bıraktığım çantayı, Rosé’un son anda yazmış olduğu notu bile umursamamıştım. Şuan benim için en önemli mesele dükün benimle konuşacağı şu yeni keşfedilmiş şeydi. Merakım, çevremde olup biteni görmezden gelmemi sağlıyor ve nihai gitmem gerek yer olan dükün çalışma odasına gitmem için acele etmemi sağlıyordu.

Sonunda kapının önüne vardığımda kapıyı tıklattım. Girmem için dükün komutunu bekledim. Sonunda beklediğim komutu aldığımda kapıyı açıp içeriye girdim. Bir yandan düke doğru ilerlerken bir yandan da onu soru yağmuruna tutuyordum.

“Araştırmacıların bulduğu gizemli şey ne? Tükenen sihirle mi alakalı? Neden konuşmuyorsunuz? Yoksa kötü bir şey mi oldu? “

Birkaç soru daha sıralayacaktım ki dükün uyarı niteliğindeki öksürüğüyle durdum.

“İzin ver de ben de konuşayım. “

Sustum. Haklıydı, ona konuşabilmesi için imkan vermemiştim.

Kaşlarını çatıp ellerini arkada birleştirirken ağır adımlarla önüme geçti. “Komşu krallıkta iblisin yuvası olduğuna dair bir söylenti duymuşlar. Bu yerin iblisler alemiyle dünya arasındaki sınırın inceldiği yerde olduğundan şüpheleniyoruz. Bir ihtimal çıkacak savaşta iblislerin parmağı olabilir. Bu yüzden hem lanetini yenebilmen için hem de imparatorun emri üzerine yanında iki kişiyle oraya gidip, o bölgeleri araştıracaksın. “

“Neden ben? “ diye sordum bu işin altında bir şey olduğunu sezerek.

“Çünkü sen imparatorun damadısın. Senin güçlenmeni istiyor. Üstüne bir de bu savaşı engelleyebilirsen lanetinin ortadan kalkacağını söylediğimde seni görevlendirmek konusunda ısrarcı oldu.”

“Bunu yapabilir miyim bilmiyorum. “ dedim kararsızca. Sanki buraya gelmeden önceki kararım bir anda uçup gitmişti. “Diyelim ki ben iblisin yuvası dediğiniz yeri bulup orayı kapattırdım. Böylece lanetim ortadan kalktığında mecburen prensesle evlenmek zorunda kalacağım. “

“Onu sevmiyor musun? “ Dükün tek kaşı kalkmıştı. Bakışlarıyla her şeyi itiraf etmem için baskı yapıyordu resmen.

“Hiç tanımadığım birini nasıl sevebilirim ki? Zaten bu saatten sonra onu sevmem gibi bir ihtimal de söz konusu değil. “

Bu sözlerim dükü şaşırtmış gibi değildi. Sanki duygularımdan haberdarmış gibi daha da başka bir şey sormadı. Muhtemelen konuyu değiştirmek için başka bir şeyden sohbet açacaktı ki son anda onu durdurdum.

“Bekle... Benim hislerimden haberdarsın değil mi? “

Arkasını dönüp sandalyesine doğru ilerlediğinde “Benim Rosé’u sevdiğimi biliyordun. “ dedim.

“Sen hiç kimseyi sevemezsin. Nişanlısın ve nişanlınla evlenmeye mecbursun. “

Kaşlarımı çattım. “Sen böyle bir şeyi nasıl-“

“Kafanı bulandırma. Eğer o kızdan uzaklaşmak istemiyorsan benim sözüme uymalısın. Aksi taktirde imparatorun hediyesi doğum gününden çok önce de verilebilir. Görülmemiş şey değil sonuçta, değil mi? “

Sözümü kestiği yetmiyormuş gibi bir de üstüne tehdit etmişti beni. Sakinleşmeye çalıştım. Fark etmeden yumruğumu sıkmıştım. Şimdilik ona boyun eğiyormuş gibi gözükmeliydim. Hep yaptığım gibi rol yapacaktım sadece. Zamanı geldiğinde de karşısına dikilecektim ve o zaman istediğimi yaptıracaktım. Yine de bu konuyu daha önce konuşmuş olmamıza rağmen neden hatırlamıyormuş gibi davranıyordu?

“İblisin yuvası nerede? “ pes etmiş olduğumu ses tonuma yansıtmaya çalıştım. Her ne kadar üstün oyunculuk becerilerim olmasa da yıllardır hep aynı muameleyi görmüş olduğum için bu rolü kolayca oynayabiliyordum.

“Doğa krallığında. “

“O rüzgarlar ülkesinden mi bahsediyorsun? “

Başını hızla kaldırıp sinirle yüzüme baktı. “Başka Doğa krallığı mı var? “

Benim bildiğim başka Doğa krallığı yoktu. Doğa krallığını düşündüm. Gözün gözü görmediği, sürekli rüzgar esen soğuk bir ülkeydi orası. Ülkenin ekonomik durumu iyi değildi. Belki de bu yüzden ortaya atılmıştı iblisin yuvasının orada olduğu söylentisi. Halk, kralı suçlamasın diye bütün suçu asla ortaya çıkmayacak bir şeyin üzerine atmışlardı. Sonuçta söylentilerin çoğu bir avuç yalandan ibaretti ve şimdi de onun gerçekliğini kontrol etmek için ben gönderilecektim.

“Tamam, kabul ediyorum. “ dediğimde dük bakışlarını masanın üzerinden çekip tek kaşını kaldırarak bana baktı.

“Umarım bu işi eline yüzüne bulaştırmazsın. “

Ağzından pek sevgi sözcüğü çıkmasa da bu sözlerinin altındaki iyi niyeti anlayabiliyordum ben. Başımı sallayarak odadan çıktığımda uzaklara gideceğimi Rosé’a açıklayabilmek için onun odasına doğru ilerledim ve koridor boyunca söyleyeceklerimi toparladım. Bir bahane bulmalıydım. Ona olanları bütün gerçekliğiyle anlatamazdım sonuçta. Bu yüzden adımlarımı yavaşlatarak hızlıca bir bahane aradım. Ama hiçbir bahane bulamadığımda ondan habersiz yola çıkmaya karar verdim ve gecenin bir yarısı, yola çıkmadan birkaç dakika önce odasına gidip son bir kez uyurken seyrettim onu.

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin