5.3❄

95 93 0
                                    

Derin bir iç geçirip yüksek sesle konuşmasını sürdürdü. “Hepinizin de fark etmiş olacağı üzere ülkeye uzun zamandır sihir kıtlığı hakim. Bu ortaya çıktığında imparatorun emriyle olayı araştırmak için görevlendirildim. Araştırmak için gittiğim yerden komşu krallıklara gönderilmiş olan araştırmacıların enteresan bir şey bulduğu haberiyle geri Sirius düklük sarayına döndüm. Saraya döndüğümde dük Sirius, sınırın inceldiği yerde bir iblis tapınağı olduğunu söyledi ve beni olayın aslını araştırmam için Doğa krallığına gönderdi. Hepinizin de bildiğiniz üzere vizyon cadılarımıza bir savaş bildirilmişti ve belki de bu savaşın sebebi iblislerle alakalıdır diye düşünmüş, olayın aslını astarını kontrol edebilmek için gitmeyi kabul etmiştim. Oraya gittiğimde bir kaza sonucu mağaraya düştüğümden dolayı dışarı çıkabilmek için mağaranın içini gezdim. Tam o sırada şans eseri bir tapınağa benzer bir yer fark ettim. “

Orada bulunan herkes dikkat kesilmişti lordun dediklerine. Hiçbiri iblisin taraftarı olmadığı için onu susturmayı denemiyorlardı bile. Aksine konuştukça konuşmasını istiyorlar, konuşacaklarını toparlayabilmesi için birkaç saniyeliğine duraksadığında ısrarla devam etmesini istiyorlardı.

“O tapınak, bir iblise aitti. Bunu anlamam o iblisi bizzat görmem sonucu olmuştu. Görüntüsü net değildi, sis bulutu gibiydi. Ama sesi bariz bir şekilde duyuluyordu. İşte o sis bulutunda sezdiğim havayı şimdi dük Canopusda sezdim. Demek istediğim o sıradan bir iblis değil. Bu aleme sızabiliyorsa hayal edemeyeceğimiz kadar güçlüdür. Üstelik öyle alelade birinin zekasına da sahip olamaz. Eğer böyle bir adım attıysa mutlaka daha büyük planları vardır. Ama bunu yalnız başına yapamayacağının da farkındadır. Belki de sınırı ortadan kaldırmanın bir yolunu bulmuştur. “

“İyi de nasıl? “ diye sordu leydi Pollux. Bir yandan da kaşlarını çatıp bunun nasıl mümkün olabileceğini düşünüyordu.

“O...eğer gerçekten o iblis sınırı ortadan kaldırabilecek kadar güçlüyse bu onun tükenen sihirle bir bağlantısı olduğu anlamına gelir. “ Diye seslice fikir yürüttü düşeslerden biri.

“Hayır.” Dedi lord Maximilian. Eliyle çenesini okşayarak bilgiççe bir edayla konuşmasını sürdürdü. “Gittiğim akademinin müdürü olan büyücü bir iblisin insanlar aleminin sihrini çalamayacağını söylemişti. Aramızdaki sınır ne olursa olsun buna müsaade etmeyecek kadar güçlü. Buna yalnızca tanrıların gücü yeter. Onlar da çalmaz, alır. Aynen bu şekilde bir şey demişti büyücü. Ve bir de... “

Hafızasını zorladı konuşmanın devamını bütün berraklığıyla hatırlamaya çalışarak. “Kısacası tanrıları kendi istekleriyle bunu yapmayacaklarını, çünkü böyle bir şeye ihtiyaçlarının olmadığını söylemişti. Bir ihtimal, dünya üzerinde bir tanrı gezerse eğer. O tanrı farkında olmadan yaşayabilmek için çevredeki sihri kendine çeker. Bu durumda sihir kıtlığını iblise bağlamak mantıksın. “

“Ya dünya üzerinde bir tanrı geziyorsa ve o tanrının iblislerle bir yakınlığı varsa? “ Leydi Puppis’in bu sorusu dikkate değerdi. Salonda bulunanları ikiye ayıracak kadar etkili bir soruydu. Normalde insanlar ikiye ayrıldığında bir taraf hep daha baskın olurdu. Ama şimdi tam anlamıyla ikiye bölünmüşlerdi. Kimisi bu sorunun saçmalık olduğunu, leydi Puppis’in kendisi gibi etten oluşan beyninin üretebileceği mantıksız bir soru olduğunu savunuyordu. Tabii farkında olmadan biraz daha ağır hakaretler savuruyorlardı. Diğer tarafsa onu dış görünüşüyle yargılamayı bir kenara bırakıp ortaya attığı bu sorunun gerçek olabilme ihtimalini tartışmayı önermişti. Daha doğrusu bu sorunun gerçekliğini tartışmaya kapalı bir konu haline getirmek istiyorlardı.

Lord Maximilian, leydi Puppis’in bu iki taraf arasında kalışına verdiği tepkiye baktı. Hakaretleri umursamıyormuş gibi gözüküyordu ve gözlerindeki o zeka pırıltısını koruyarak sabırlı bir şekilde her iki tarafın da anlaşabilmesi için beklemekteydi.

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin