1.3❄

126 101 14
                                    

Sabahın erken saatlerinde gözlerim sanki ayarlanmış gibi anında açıldığında ne kadar çabalasam da biraz daha uyuyamamıştım. Son birkaç günde hayatımın bu denli değişmesi beni biraz yormuştu sanırsam. Şimdi hayatıma yeni dahil olan olaylar yüzünden artık lanetimi falan da düşünemiyordum ve bu beni bir nebze sevindirmişti. Evet, savaşı düşünüyordum ama laneti ara sıra unutabildiğim için sevinçliydim. Her şey o kadar karmaşıklaştı ki tam rahat uyuyabileceğim döneme geçtim derken -ki bu Rosé sayesindeydi. – aksine kötü bir haber alarak eski günlerimin daha beter bir kopyasını yaşamaya başladım.

Bir anda aklıma yapmam gereken alıştırmalar geldi. Zaten belli bir yaştan sonra bu tarz eğitimler alıyoruz, ama ciddi bir savaşla karşı karşıya olduğumuzdan dolayı daha fazla güçlenmek zorundayım derken, bir anda kapı açıldı. Hızlı adımlarda ellerini arkada kenetlemiş olan babam girdi içeriye. Yüce dük Sirius!

“Programını düzenlemen gerek. “ diye konuştu aynı zamanda pencereye doğru ilerleyerek. “Vaktinin çoğunu bu kız için ayır. İmparatorun doğum günü yaklaşıyor ama kız hiçbir şey bilmiyor. “ son cümlesini benim beceriksizliğimi ima ediyormuş gibi söylemişti. Kendimi kontrol edemeyerek

“Ne doğum gününden bahsediyorsun? Vizyon cadıları savaş olacak diyor ve sen hâlâ doğum günü derdinde misin? “ dedim. Bana döndü, dik dik yüzüme bakıp söyleyeceklerini düşündü.

“Eminim savaş engellenecektir. Bu yüzden imparatorun doğum günü gibi önemli bir şeyin iptal edileceğini düşünmek sence de aptallık değil mi Maxi? “

Derin bir iç çekerek sakinleşmeye çalıştım. Aynı zamanda da yavaş yavaş yataktan çıkarak onun sorusuna bir başka soruyla cevap verdim. “Savaşın başlamasına sebep olacak etkeni bile bilmezken nasıl savaşın engelleneceğini düşünebilirsin? “

Bana doğru geldi ve önümde durup elini dostça bir hareketle omuzuma koydu.

“Bu tarz şeyler için henüz küçüksün anlaşılan. “ Üstü kapalı anlatmak istediği şey neydi tam olarak. Bu tarz şeyler derken bahsettiği şey tam olarak ne olabilir? Derin bir iç çekip yanımdan ayrılırken arkasından bakarak az önce söylediği sözlerin anlamını düşünmeye çalıştım. Sonra da onun ne tarz bir insan olduğunu bildiğim için bu tarz şifreli konuşmalarını fazla kafaya takmamaya karar vererek üzerimi değiştim.

Kapıyı açıp odadan çıktığımda tam karşımda Rosé’un dikildiğini gördüğümde dilimi yutmuş gibi ne söyleyeceğimi bilemedim. O sessiz, ben sessiz, ikimiz de öyle bir birimize baktık bir süre. Bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum. Ama ne diye konuşamıyordum?

Elim istemsizce enseme gittiğinde “Merhaba.” Diyebildim sadece. Gülümseyerek başını salladı. Yine sessizlik...

“Şey... Buraya ne için gelmiştin? “ kekeleyerek başladım soruya ama sonlara doğru toparladım. Sorum onu düşünmeye itmişti ve aniden kaşlarını kaldırarak bir şeyler aramaya başladı üzerinde. Sanırım bulamamıştı. Bir süre ne yapacağını bilemez halde etrafa bakındı, sonra aklına gelen bir fikirle parladı yüzü. İşaret parmağıyla elimi gösterdiğinde tereddüt ederek elimi ona uzattım. Yavaş yavaş uzattığım elimi hızlıca kapıp kendi işaret parmağıyla avuç içime bir şeyler yazdı.

Sanırım not defterini unuttuğu için böyle garip davranıyordu. Yazdıklarını kaçırdığım için başımı kaldırıp ona bakarak tekrardan yazmasını istedim. Oflayarak eliyle avucumun içini işaret etti. Anladığım kadarıyla bu sefer daha çok odaklanmam gerektiğini söylüyordu. Başımı sallayarak “Tamam. Ne yazacaksan yaz hadi. “ dedim. Yanıma geçti. Elimi ikimizin de görebileceği şekilde kaldırıp yazmaya başladığında yıldızca yazdığını fark ettim.

“Alfabeyi tamamen biliyorum mu? “ dedim soran gözlerle ona bakarak. Yazdıklarından bu çıkıyordu ve gerçekten de daha öğretmediğim harfleri de yazmıştı. Gülümseyerek evet anlamında hızlıca başını salladığında açık olan saçı da havada zıplıyor gibiydi.

“Bu mümkün değil. “ dedim onun yazdıklarına inanamayarak. Sağ eliyle kakülünü geriye doğru iterek başını kaşıdı. Aynı zamanda da dudak büzerek ona inanamayışıma üzülüyordu. Yani sanırım...

“Üzgünüm.” Dedim onu biraz yumuşatmaya çalışarak. “Ama sana öğretmediğim şeyleri bir anda öğrenmiş olman mümkün değil. Ne oldu vahiy mi indi sana bir gecede? “

Oflayarak göz devirdi. Tekrardan elimi kendine doğru çekerek bir şeyler yazmaya başladı.

“Geri zekâlı. “ Cidden mi? Burada mantıklı bir şeyler konuşuluyorken nasıl benim geri zekalı olduğumu düşünebilir? Ve tanrı aşkına, bu kız böyle yazmayı nereden öğrendi?

“Bana böyle hakaret eden tek kişisin. İmparatorluğun en zeki insanlarından biri olmasam da geri zekalı değilimdir. “ diye şakacı bir açıklamada bulunduğumda hiç düşündüğüm gibi bir tepki vermedi. Çok ciddi bir yüz ifadesi vardı.

“Tamam. Şaka yaptım. “ dediğimde hızlıca elimi çekti. “Sen de iyice sahiplendin elimi. “

Göz ucuyla sinirli bir bakış fırlattı bana. Sonra başını iki yana sallayıp parmağıyla tekrar bir şeyler yazmaya başladığında bir anlığına durakladı.

“Bence sen elimi tutabilmek için böyle bir yola başvurdun. “ Düşüncesi hoştu, ama yine de onun elime bir şeyler yazmasının sebebini pekala biliyordum, bu yüzden sadece şaka yapmıştım. Ancak bir anda utanarak elimi bıraktığında söylediklerimin gerçek olup olmadığından şüphelendim. Böyle bir ihtimal vardı değil mi?

“Sadece şaka yapmıştım. “ dedim bakışlarını yerden ayırmayan Rosé’a bakarak. Sonra elimle çenesinden tuttum hafifçe. “Yoksa gerçekte-“ sözümü tamamlamama izin vermeden elimden çekiştirmeye başladı. Beni peşinden sürükleyerek götürdüğü yerin çalışma odası olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Konuşmak için ağzımı açtığımda sanki hissediyor ve anında dönüp kaşları çatık bir şekilde yüzüme bakıyordu. İçinden söylediklerini bir bilebilsem.

Ah, onun kafasının içini okuyabilmek için nelerimi vermezdim. Yine de edepli davranıp fazla ileri gitmezdim. Sadece benimleyken hissettiği duyguları merak ediyorum, bana söylemeye çalıştığı şeyleri merak ediyorum. Sanırım bu asla mümkün olamayacak.

Çalışma odasının kapısının önünde durdu. Bana baktı, sonra da eliyle tuttuğu koluma. Bir anda kaşları havalandı ve ağzı aralandı. Anında kolumu bıraktı. Sanki elimi tutup beni buraya kadar sürükleyerek bana zarar vermiş gibi gülümsedi. Olmayan hatasını telafi etmek için yerleştirmişti sanki o gülümsemeyi yüzüne. Sonra kapıyı açıp içeri girdi ve ben de hemen onu takip ettim.

“Bugün dinlensen nasıl olur? “ diye sordum sandalyeme doğru ilerleyerek. Soran gözlerle yüzüme baktığında sorusunu yazmaya gerek kalmadan kendim hemen cevapladım.

“Bir şeye hazırlanmam gerek. Bu yüzden diyorum ki, bir günlüğüne sen dinlen ben de işimi halledeyim. “

Başını iki yana sallayarak dinlenme önerimi reddetti.

“Tamam. Ben sana bütün gününü boş geçir demiyorum ki, benim demek istediğim başka bir işim olduğu için bugünlük sana herhangi bir eğitim veremeyeceğim. Ama eğer istersen kütüphaneden istediğin kitapları götürüp okuyabilirsin. Böylece zamanını boş geçirmemiş olursun. “

Söylediklerimi kısa süre düşündü. Hızla yanıma gelerek bir kağıt ve kalem götürdü. Tam o sırada kapı çalındı. Gelenin içeri girmesi için “Gir! “ diye bir komut verdiğimde vizyon cadısı Helena girdi içeriye. Kim olduğunu biliyordum bu yüzden daha kapıyı tıklattığından itibaren söyleyeceklerini merak ediyordum. Bu yüzden sabırsızca “Gir! “ komutunu verdiğim andan itibaren Rosé’un tuhaf bakışlarına maruz kaldım. Sanırım o, insanların ses tonundan duygularını hissedebiliyordu.

“Bizi yalnız bırakabilir misin Rosé? “ diye sorduğumda bir Helena’ya bir bana bakıp durdu. Sonra yüzünde imalı bir ifadeyle kaşlarını çattığında ondan bir şeyler sakladığımı anlamış olduğunu fark etmiştim. Yine de kim bana böyle bir şey söylese ben de duymamam gereken bir şeyler konuşulacağını anlardım. Yavaş yavaş odadan çıkarken geriye doğru yürüyordu ve bakışlarını bizden ayırmayarak ellerini arkada kenetlemişti. Kapının önünde bir kaç saniye durduğunda kaşlarımı kaldırıp masanın üzerinde kenetlediğim elimi havaya kaldırıp ona kapıyı işaret ederek “Çıkabilirsin.” Dedim. Benim bu hareketim üzerine kapıyı hızla çarparak odadan çıktı.

“Kıskandı galiba. “ dedi Helena onun hareketlerini anlamlandırmaya çalışarak.

“Sanmam.” Dedim ama olabilirdi belki de.

“Aynı yaşlardayız ikimiz de, üstelik çocukluk zamanımızdan beri arkadaşız. Bütün bunlar bir yana ben bir vizyon cadısıyım, sizinle gizli saklı konuşmak istemem çok normal. Ancak o durumu farklı anlayabilir. Biliyorsun ki, onun biz insanların davranışları konusunda henüz yeterli bilgisi yok. Bu yüzden yanlış anlaması doğal. “ sonra tek kaşını kaldırıp kuşkuyla devam etti. “Yine de kıskanması hiç doğal değil. “

Tanrım, kıskanması doğal değil derken neden bahsediyor? Ne yani belki de tıpkı benim ondan hoşlandığım gibi o da benden hoşlanmıştır.

Aniden aklımda beliren anıyla ciddileşerek boğazımı temizledim.

“Helena, sana sormam gereken bir şey var. “

Başıyla sormam için işaret etti.

“Kaderimdeki kadının... Bana hayatım boyunca yaşamadığım bütün o güzel hisleri yaşatacak kadının iblis olduğunu söylerken neden bahsediyordun? “

Omuz silkti.

“Hatırlamadığımı bilmem gerekirdi."

Haklı, bir vizyon cadısının gördüğü vizyon bir süre sonra aklından silinir. Yine de şansımı denemek istemiştim.
Bir anda şaşkınlıktan ağzı açıldı Helena’nın.

“Yoksa o kız! “ eliyle kapıyı işaret ettiğinde o kız diye bahsettiği kişinin Rosé olduğunu anlamıştım.

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin