Rosé’a bulaşan alev alıyordu. Bu mümkün müydü, bilmiyorum, ama her kim ona zarar vermeye çalıştıysa hepsi alev aldılar. Bu durumda alevi başlatanın Rosé’dan başkası olmadığını düşünmek hiçte saçma olmazdı. O an bacaklarım çözülmüştü. Arkamı döndüğümde büyücülerin imparatoru çemberin içine alarak onu bu büyüden kurtarmaya çalıştıklarını gördüm ilk. Sonra bir kenarda yüzünde korku dolu bir ifadeyle olayları seyreden Rosé ilişti. Onun böyle bir yeteneği olamazdı, bir deniz canlısının ateş yeteneği olabilir miydi?
Biraz düşündüğümde bir sürü mantıklı ve saçma ihtimaller gelmiyor değildi. Ancak bütün bu ihtimalleri araştırmadan, elimde hiçbir delil olmadan düşünmüştüm. Boş boş atıp tutmak kolaydı.
İmparatorun bu kadar büyük bir hasardan sağ kurtulması mümkün değil gibi gözüküyordu. O alev alev yanarken bile çevresindeki büyücülerden birine doğru ilerliyordu. Bu tuhaftı, bu kadar can çekişmesine rağmen ne diye o büyücüye doğru-
Hassiktir ulan!
Adam az önce büyücüyle yer değiştirdi. Bu... Bu mümkün müydü? Başımı iki yana salladım. Saçmalıyordum. Mümkün olmasaydı bu olay gözümün önünde gerçekleşmiş olmazdı. Canını yenilemişti resmen. Ona yapılmış olan sihir, büyü ya da her neyse işte onu bir başkasına aktarmıştı. Üstelik bundan hiç hasar almadan kurtulabilmişti. Ama o büyücü... O çoktan ölmüştü.
Buna razıydı belli ki. Canını imparator için feda etmek ona göre nasıl bir anlam taşıyordu bilmiyordum ama o sonunun böyle olacağını bilerek imparatora yaklaşmıştı. Demek büyücülük sahası bu kadar gelişmişti.
Şaşkınlığımdan silkinerek kurtulup gözlerimle Rose’u aradım. Korkmuş bir şekilde köşeye sinmişti. Eliyle kulaklarını kapatıp bakışlarını yere dikmişti. İmparatorun daha yeni büyük bir tehlike atlatmış olmasına rağmen Rosé’a doğru ilerlediğini gördüğümde hızlı davranarak Rosé’un yanına vardım. Ayakkabılarıma bakıp gelenin kim olduğunu anlamak için başını kaldırdı ve yüzüme baktı. Yere çöktüm. Üzerimize düşen gölgenin imparatora ait olduğunu biliyordum. Yine de onu görmezden gelmeyi seçerek “Benim Rosé. “ diye mırıldandım Rosé’a doğru eğilip. Elimle saçını okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştım. “Korkma. Yanında ben olduğum sürece hiçbir şeyden korkma. Hatta yalnızken de korkma. Çünkü sen çok güçlüsün. “
Anında bana sarılmak için üzerime atladığında yere düşmemek için zor durdum. Bu şekilde yerde dururken bacaklarım uyuşmuştu. Ama o bana sarılı olduğu için ayağa kalkamıyordum. Üzerimize düşen gölgeler ortadan kaybolmuştu, zaten ilgilenecek çok daha önemli işler vardı. Mesela bir büyücünün ölümünden çok daha dikkat çeken olay olan imparatora suikast girişimi.
Ayağa kalktım. Elimi Rosé’a uzattığımda elime tutunarak ayağa kalktı Rosé. Gitmemiz gerekiyordu ama belli ki bu gece burada bulunan herkes imparator tarafından alıkonulacaktı. Böyle müthiş bir büyüyü kimin yapmış olduğu merak konusuydu. Şayet bu büyüyü yapan sadece bir kişiyse onun bu muhteşem gücünden sonuna kadar yararlanmak isteyecekti imparator. Birkaç büyücünün bile kontrol altına alamadığı inanılmaz bir büyüydü bu. Bu dünyaya ait olamayacak kadar inanılmazdı...
Sakin olmalıyım. Ne diye bütün bunları düşünürken gözlerim Rosé’a kayıyor? Bunu onun yapması mümkün değil, bütün bunlar sadece tesadüf eseri oluşmuş olaylar. Yine de bir solucan gibi ruhumu kemirip duran bu şüphe de neyin nesi?
“İmparator yanında getirdiğin kızdan şüpheleniyor. “ dedi prenses yanıma yaklaşarak. Başımı hafif yana yatırarak kaşlarımı çattım. “İmparator çıldırmış! O kızın o kadar güçlü olabileceğine inanıyor musun? “
Ses tonumu kontrol altına alarak sormuştum sorumu. Prenses Rosé’u göz ucuyla süzerek bir süre sustu. “Bilmem.” Dedi en sonunda omuz silkerek. “Bazen ummadığımız kişiler hiç ummadığımız kadar güçlü olabilirler. Yine de baş şüphelimiz o kız değil. İçini rahat tut. Eğer bütün deliller o kızı gösterirse onu mecburen sınır belirleme testine sokacağız. “
“Bu çok acımasızca. “
Omuz silkerek yanımdan ayrıldığında vicdanımın sesiyle baş başka kalmıştım. O sınır belirleme testinden sağ çıkamazdı. Konuşamıyor bile! Fazla acı çektiğinde bunu herhangi bir şekilde belli edemeyecek. Sınır belirleme testi casus olduklarından şüphelenilen ya da gücünü tam anlamıyla ortaya çıkarmayan/çıkaramayan kişiler üzerinde yapılan bir testti ve bu kişiyi fazlasıyla zorlardı.
Kişinin enerjisinin büyük bir kısmı çekilir ve geriye sadece hayatta kalması için gereken kısım kaldığında kişi adeta bir yaşam savaşı vererek içindeki gizli potansiyeli ortaya çıkarmak pahasına da olsa bütün gücünü kendini koruyabilmek için kullanır. Bu testlerin çoğu felaketle sonuçlandı ve şimdi de böyle abuk subuk bir testi zavallı Rosé’un üzerinde mi deneyeceklerdi? Saçmalık! Tamamen saçmalık.
Bütün gece sarayda kaldık. Gece boyunca herkes bir bir denetlendi. Sıra bize geldiğinde Korktuğum şey başıma gelecek diye tir tir titriyordum. Onca insanın sadece aurasına bakıp salıvermişlerdi, şimdi sadece Rosé’u sınır belirleme testine sokarlarsa bu adaletsizlik olur.
“Geçebilirsiniz.” Büyücü bizi öylece salmıştı mı yani? Kuşkulandım. Prensesin dün gece söylediklerini düşündüğümde büyücünün bu yaptığını anlamlandıramamıştım. Bu durumda prenses beni kandırıyor muydu? Belki de kendince bir test uygulamak istemişti ve böyle kurnazca bir işe kalkışmıştı.
Saraydan çıkıp arabama ilerlerken bu ihtimalin gerçekliğini sorguladım. Prenses bana o sözleri söylerken tamamen ciddiydi. Hiç olmadığı kadar ciddi...
O zaman büyücü bizim auramızda şüpheci bir şey bulmadığı için bizim gitmemize izin vermişti. İyi de ben neden bu durumu sorguluyorum? Aksini mi düşünmüştüm?
Kendi gücümün sınırlarını bildiğim için hiçbir zaman kendimden şüphelenmemiştim, ama Rosé’dan bir anlığına da olsa şüphelenmiştim. Bunu kendime bile itiraf etmek yeterince utanç verici. Yine de büyücünün de kanıtladığına göre artık ondan şüphelenmek için hiçbir sebebim kalmadı. Öyleyse o birdenbire alev alma olaylarını nasıl açıklayacağım?
Anlaşılan bütün bunların savaşla bir bağlantısı var. Direkt imparatora suikast yapılmış olması da bunu kanıtlıyor.
.
İblisler aleminin soyluları her zaman sahip oldukları güçleri sonuna kadar kullanmaktan çekinmezlerdi. Hep istedikleri şey, günün birinde yok olup gittiklerinde unutulmamaktı. Bu yüzden de hep kraliyet ailesinin sahip olduğu hafıza yeteneklerini içten içe arzulamışlardı. Yaratılışları gereği bedenlerinde sahip oldukları enerjiyle uyumlu olurdu yetenekleri. Bu yüzden çok çalışan iblisler enerjilerimin çoğunu harcarlar ve yeteneksiz kalırdılar. Tabii soylular aşağı tabaka kadar çok çalışmadığı için onlar her daim yeteneklerini korumuş olurlardı. Kendilerini bir nevi bir cam fanusla çevreliyorlardı.
Bu kadar imrenilmesine rağmen zamanında iblis kral da unutulma korkusu yaşıyordu. Bu yüzden kendi yeteneğini oğlunun üzerinde kullanmıştı. Sözlerini öyle güçlü bir enerjiyle kazımıştı ki oğlunun hafızasına bu sözler nesiller boyu aktarılmıştı.
“Hayalimi sakın unutma oğlum. “ demişti sanki soyunun devamındakilere sesleniyormuş gibi derin bakarak. “Çok çalış ve günün birinde 3 alemi de birleştirecek kadar güçlen. O zaman bana yapılanların bedelini o adamın torunları ödemiş olacak. Benim intikamım senin, sizin tek gerçek amacınıza eşlik etmeli. “
İşte şimdiki iblis kral bile etkilenmişti o sözlerden ve dedesinin isteğine ilk defa bu kadar yaklaşmış olan tek torunu olduğunu düşünerek gururlanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasy"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...