3.4❄

82 81 0
                                    

Balo saati gelip çattığında ben çoktan hazırlanmıştım. Sadece aşağıya inmeden son kez aynada kendime baktım. Yüzümdeki bu maskeyle sanırım bir süre prensesle köşe kapmaca oynayabilirdim. Elimle saçımı düzelttim. Rosé aklıma geldiğinde heyecanlandım. O nasıl giyinmişti acaba? Onca kalabalık içinde onu bulmak hiç zor olmayacaktı. Parlak kırmızı saçları ilk dikkat çeken özelliğiydi. Bir de hiç kimsenin sahip olmadığı bir çift turkuaz renkli gözler. Aynadan yansıyan görüntüme baktığımda gülümsediğimi fark ettim.

Başımı iki yana sallayarak kafamın içinde oluşmuş olan Rosé görüntüsünü silmeye çalıştım. Son bir kez daha aynada kendimi kontrol edip salona indim. Ortam henüz yeni yeni kalabalıklaşmaya başlıyordu. Temkinli davranıyordum. Kalabalığın içinde hem Rosé’u hem de prensesi arıyordum. Prensesten kaçabilmek için onun tam olarak nerede olduğunu bilmem gerek, aynı şekilde Rosé’u koruyabilmek için onun da yerini bilmem gerek. Bu şekilde hiç birini bulamayacağa benziyordum. Merdivene çıktım. Aşağıya şöyle kuşbakışı bir bakış attım. Her ikisi de ortalıkta yoktu. Henüz gelmediklerine göre aşağıda onları bekleyebilirim.

Aşağıya indim ve tekrardan kalabalığa karıştım. Göz ucuyla merdivenlere bakarak insanlardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyordum. Mümkünse kimsenin benim kimliğimi anlamamasını isterim. Çok kısa süren bir bekleyişin ardından prenses belirdi merdivenlerde. Esmer teninden ve siyah saçlarından da pekâlâ anlaşılıyordu kim olduğu, ama onun kim olduğu konusundaki fikrimi esas kanıtlayan bir diğer etken salon artık dolduğunda son gelen kişi olarak bütün dikkatleri üzerine çekmeye çalışmasıydı. Ama Rosé ortalıklarda yoktu.

Son gelen kişi olma amacı da böylece suya düşmüş oldu. Prensese görünmemek için hemen yanımda duran sütunun arkasına saklandım. Çoktan bütün leydiler ve lordlar ona saygısını sunmak için sıraya girmişlerdi bile. Eğer ben de onların yaptığı hareketi yaparsam prenses kesinlikle kimliğimi fark edecektir. Sonrasında beni cariyeleriyle tanıştıracaktı bütün bu kalabalığın içinde. Millete de eğlence çıkacaktı!

Aniden bir şaşkınlık dalgası yükseldi kalabalığın içinde. Merdivene büyük bir şaşkınlıkla bakıp bir birlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldıyorlardı. Sırtımı sütuna dayamış olduğum için şuan merdivende olup biteni göremiyordum. Kalabalığın tepkisi merak duygumu kabartmıştı. Bir anlığına prensese görünme ihtimalimi boş verip merdivene baktım.

Gördüğün manzara kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bu nasıl olurdu? Nasıl prensesle Rosé’un elbisesi aynı olurdu?

Prensesin tavrını izledim. Bütün bunların onun planı olduğunu düşündüm. Çünkü o, Rosé’un benim kuzenim olmadığını biliyordu ve belki aklınca ondan bu şekilde intikam almaya çalışıyordu. Rosé’un ise olup bitenden haberi yoktu. Güler yüzlü davranarak prensesin elbisesine bakıyordu. Rosé, seviniyordu. Aynı elbiseden giydikleri için sevinçliydi.

Bu durum diğerleri açısından hiç iyi karşılanmayacaktı...

Rosé’u tanımayan biri onun bu halini yanlış yorumlayabilirdi. Daha şimdiden hemen yanı başımda bulunan leydilerin şu tarz fısıldaşmaları duyuluyordu:

“Hangisi diğerini kopyalamış? En son gelen o kırmızı saçlı kızdı! “

“Aman tanrım! Prensesi kopyaladığı yetmezmiş gibi bir de pişkin pişkin sırıtıyor!”

“Prenses onu idam ettirmeli! “

Yok artık! İdam meselesi gibi ciddi bir olayı böyle bir olay için kullanmak saçmalığın daniskası. Ayrıca prenses onu kopyaladı!

Kalabalığı hızla yararak Rosé’a doğru ilerledim. Buradakilerin bu kınayan bakışlarına maruz kalması onu iyi yönde etkilemez. Şuan belki neler olduğunu anlayamayabilir ama ileride bu olay üzerine düşündüğünde eminim kendini kötü hissedecektir. Merdivenin ilk basamağına çıktığımda “Ah, size ne kadar da yakışıyor. “ dediğini duydum prensesin. Başımı kaldırıp ona baktığımda Rosé’un bileğini tutmuş güler yüzle ona bakıyordu.

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin