1.5❄

116 98 7
                                    

Gözlerimin önünde alev aldığında refleks olarak elimden yere attım defteri, ama içinde yazılmış olanları düşündüğümde hemen ellerimle söndürmeye çalıştım. Fazla sıcaktı ve doğal olarak canımı acıtıyordu. Ne kadar söndürmeye çalışsam da ona etki etmiyordu. Bu iş ellerimle olmayacak gibiydi. Hemen hızlı davranarak gözlerimle odayı taradığımda ilerde masanın üzerinde içi su dolu sürahiyi fark ettim. Hemen hızlıca sürahiye doğru koşmak istediğimde Rosé  elimden tutarak beni durdurdu. Neden böyle yaptığını anlamak için yüzüne baktım aceleyle, dolan gözleriyle yanan defterini seyrederken bir yandan da eliyle bana aynı defteri işaret ederek artık çok geç olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

Defter tamamen yanıp kül olmuştu ama tuhaf bir şekilde zemin tahta olmasına rağmen zemine hiçbir şey olmamıştı. Olan sadece deftere olduğundan bu beni birisi tarafından sihir yapıldığı şüphesine itti. İyi de bunu kim yapardı? Alt tarafı bir not defteri için böyle bir şeye kalkışacak bir büyücü de tanımıyorum. Üstelik çevrede kimsenin varlığını da sezemiyorum ama  bu pek önemli değil. Sonuçta varlık saklanılabilir.

Rosé’a baktım tekrardan. O da şaşırmıştı bütün bu olanlara. Defterden arta kalan küllere bakıp benden daha büyük bir hayretle karşılamıştı defterin aniden tutuşmasını. Sanki sihrin varlığından haberi yokmuş gibi. Tabii, ilk defa şahit olduğu için böyle tepki vermesi doğal.

Aniden bacak kaslarımın ağrısını hissetmemle tekrar hatırladım antrenmandan sonraki acıyı. Defteri söndürme telaşına kapıldığımda unutuvermiştim ama şimdi ortada defter diye bir şey kalmayınca doğal olarak ağrılar geri geldiler.

Ayakta durmak acı vericiydi. Daha fazla dayanamayıp yere çökecekken Rosé tarafından tutuldum. Kolumu omzuna dolayarak beni tutmaya çalışıyordu. Endişeli gözlerle beni süzdüğünde “Fazla antrenman yaptığımdan dolayı biraz yorgunum. “dedim.

Bütün ağırlığımı üzerine yıkmıştım ama hiç zorlanmıyormuş gibi beni buradan çıkarmaya çalışıyordu.

“Merak ettim. “ dedim mırıldanarak. Yüzüme baktı.

“O tüccarın evindeyken sudan çıkmadan önce kuyruğun vardı. Ama sudan çıktığında yok oldu. Şimdi eğer tekrardan suyla temas edersen bacakların yine kuyruğa mı dönüşür? “

Düşünmek için tek kaşını kaldırdığında aklıma dışarıda karda oynadığımız zaman geldi. Kar eridiğinde suya dönüşür ama o hiç karlı bahçenin ortasında denizkızına dönüşmedi.

Omuz silkti. Sorumun cevabını bilmemesi için hiç yıkanmıyor olması gerek.

“Bilmemen tuhaf. “ diye homurdandım. Benden böyle bir şeyi saklaması saçma olurdu. Belki de gerçekten bilmiyordur. Yüzüme baktı somurtarak. Ona inanmadığımı düşünüyordur muhtemelen. Tek kaşını kaldırarak beni dışarıya sürükledi.

“Nereye gidiyoruz? “ Diye sordum başka yöne gittiğimizi fark ettiğimde. Sırf yalan söylemediğini kanıtlamak için önümde yıkanmayacaktı değil mi?

Çok geçmeden sarayın içinde bulunan havuza taraf geldiğimizde anladım amacını. Benim bir köşeye oturmama yardımcı oldu, yaptığı şeyden gerçekten emin olup olmadığını sordum ona. İşaretlerle cevap vermek yerine direkt üzerindeki elbiseyle havuza atladı. Havuzun ılık suyu etrafa sıçradı. Saniyeler içinde aniden su kaynamaya, Rosé ise parıldamaya başladı.

Işıktan gözlerim kamaştığı için ellerimi gözlerimin önüne siper ettim. Bayağı bir süre bu parıltı varlığını sürdürdüğünde merakıma yenilip gözlerimi açtım. Havuzun üzerinde onu göremeyince ayağa kalkıp havuza yaklaşmak istedim ama aniden bacağıma bir ağrı saplandığında geri yerime oturdum. Başımı çevirdiğimde havuzda aradığım Rosé’un hemen yanımda dizlerini kendine çekmiş çenesini dizlerine dayayıp somurtarak oturduğunu gördüğümde kısa süreli bir şaşkınlık yaşadım.

“Utandın mı? “ diye sordum aklıma başka bir ihtimal gelmeyince. Yine de kabul ediyorum, sorum saçmaydı.

Başını iki yana salladı.

“Öyleyse sorun ne? “

Bana dönerek elimi kendine doğru çekti ve bir şeyler yazdı. Dikkatle okuduğumda yazdığı kelimenin “Döngü.” Olduğunu anladım.

Tam olarak ne demek istediğini düşündüm sessizce. Havuzdayken nasıl olur da aniden yanımda belirir sorusuna bulabileceğim en mantıklı cevabı düşündüm. Bütün olup biteni tam olarak anlatamadığı belli. Sadece tek bir kelimeyle bir şeyler anlamamı istiyor. Ben de onun isteğine uyarak beynimi zorluyorum ve gerçekten de aklımdan bir sürü ihtimal geçiyor.

Rosé’a döndüm ve yüz ifadesini inceledim. Mutsuzdu.

“Denizkızına dönüşürken bir çeşit döngüye mi giriyorsun? “ diye sorduğumda bakışlarını yerden kaldırıp yüzüme baktı. Cevap verebilmek için işaret parmağını uzattığında eli havada asılı kaldı kararsızca. Dudakları tek çizgi haline geldi ve uzattığı elini geri çekti. Gözlerime baktı ve başını hafifçe salladı.

“Ne çeşit bir döngüden bahsediyorsun? Her şey en başa mı dönüyor? “

Yine yüzünde aynı ifadeyle baktığında cevabını “Evet.” Olarak algılayıp diğer soruma hazırlandım.

“En başa dönmek derken, tam olarak en baş neresi? İlk tanıştığımız güne mi, yoksa daha havuza girmeden birkaç saniye önceye mi? “

Hiçbir harekette bulunmadan yüzüme baktı. Sanki bir şeyler anlatmak istiyormuş da birileri tarafından kısıtlanıyormuş gibiydi. Elimi elinin üzerine koyarak yüzüme güven verici bir ifade takındım.

“Korkmadan her şeyi bana anlat. “

Elini çekti hızlıca. Ayağa kalktı ve özür dilermiş gibi baktı yerde oturan bana. Derin bir nefes alıp yumruğunu sıkarak bulunduğumuz yeri terk ettiğinde aklıma onun zor durumda olduğundan başka bir şey gelmedi. Peki onu bu kadar zorlayan şey neydi?

Lanet okuyarak ayağa kalkıp onun peşinden gitmek istedim. Ayağa kalkabildim ama belki yalnız kalmak istiyordur diye düşünerek adımlarımı odama doğru yönelttim. Odanın kapısını açıp içeriye baktığımda kendimi yatağa atıp uyumak yerine pencereye doğru ilerleyip biraz dışarıyı seyretmeye karar verdim.

Pencerenin önüne oturarak sırtımı duvara yasladım ve kafamı da geriye atarak dışarıyı izledim. Hiç dinmeyen kar yağışı sanırım benim izlemekten asla bıkmayacağım şeylerden biriydi. Her ne kadar sinirli olduğum zamanlarda artık görmeye alışık olduğum bu şeyin varlığı bile beni rahatsız etse de, bu durum benim kar yağışı gibi basit bir olaydan bile zevk almadığım anlamına gelmez.

Uykum yoktu. Şimdi uyumaya çalışsam bile muhtemelen saatlerce yatağın içinde bir o tarafa bir bu tarafa dönüp dururum. O yüzden biraz oyalanmam, ya da uykumu getirecek bir şeylerle ilgilenmem gerek. Kitap okumak isterim ama bu kafayla okuduklarımı anlayamam. Belki de pencerenin önünde oturup Rosé’un yazdığı “Döngü.” Sözünü tam anlamak için biraz kafamı yorabilirim.

Döngüden kastı yaptığı hareketle bir çeşit döngüye girdiğiyse, bu demek oluyor ki, onun suya girdiğinde oluşan kuyruğunu ben asla göremeyeceğim. Kendi hakkında gerçekleri söylemesi onu döngüye sokuyorsa bu döngüyü yaratan kişi o not defterini de yakan kişi olmalı.

Bir şekilde aralarındaki bağlantıyı düşündüğümde bu söylediğim bana mantıklı geliyor.

Öyleyse kim o? Bir tanrı mı? Tanrının bizimle uğraşmaktan çok daha önemli işleri olmalı. Kendi alemindeki işleri bırakıp insanlar alemine karışacak kadar işgüzar değildir herhalde. Hem de sırf benimle ilgilenmesi saçma.

Birden çok tanrı olduğunu pekala biliyorum, ama onların her birinin kendine ait işi olduğu için alemler arasındaki dengeyi korumaları lazım. Bu yüzden de herkes kendi işini dikkatle halletmeli, başka işlere karışmadan.

Döngü meselesini kendimce çözdüğüm için aklımda beliren bir diğer soruna kafa yormak istiyordum. Helena’nın bahsettiği babamın deyimiyle “engellenebilir savaş. “ tam olarak nasıl bir şeydi? Eğer sorunun nasıl ortaya çıkacağını bulabilirsek engellenebilirdi elbet, ancak milyonlarca farklı ihtimali tek tek ele alacak kadar zamanımız olmadığı için kesin kanıtlar bulup diğer ihtimalleri eleyerek bir çözüm sunmamız gerek.

Bu savaş belki de komşu ülkelerden biri tarafından bize karşı ilan edilecek, ya da belki iç savaş olacak -ki bu savaşın zor olacağı anlamına gelir. Sonuçta kendi halkımıza karşı yapılacak bir savaş olur.-

Bu savaş meselesi her ne kadar iç karartıcı olsa da düşünerek bir çözüm yolu bulmaya çalışıyorum, üstelik elimde hiçbir şey yokken. Saçmalık, şimdilik ortalık fazlasıyla sakin olduğundan dolayı savaş fikri tam bir saçmalık olarak geliyor bana.

Ya da ortalığın bu denli sakin olması fırtına öncesi sessizlik misalidir.

Dışa doğru seslice nefes verdim. Bugün yaptığım antrenmandan sonra duş almamış olduğum geldi aklıma. Pencerenin önünden indim. Üzerimdekileri çıkararak banyoya doğru ilerledim.

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin