Biraz geç gelmiş olmama rağmen onu çalışma odamda bulamamıştım. Bir süre beklemeye karar verdim. O süre zarfında oyalanmaya çalıştım ama gözlerim istemsizce kapıya yöneliyordu. Kafamı iki yana sallayarak dikkatimi okuduğum kitaba verdim. Gözlerimin yavaş yavaş kapıya kaydığını fark ettiğimde oflayarak ayağa kalktım. Sandalyemi arkası çalışma masasına ve kapıya dönük bir şekilde çevirdim. Şimdi iyiydi işte!
Sandalyeye oturup sırtımı yaslayarak kitabı açtım. Bu şekilde oturmak tuhaf hissettiriyordu. Her zamanın aksine görüş alanımdaki eşyalar değişmişti ve belki de hissettiğim tuhaflık bundan kaynaklanıyordu.
Sonunda kapı açılma sesini duyduğumda bir anda içimdeki sabırsızlıktan kurtuldum. Çok geçmeden ayak seslerinin düke ait olduğunu fark ettim. Herhalde dükle birlikte gelmişlerdi.
“Geciktin.” Ses tonumun ciddi gözükmesine rağmen sırıtıyordum. Bu arada hâlâ arkam onlara dönük oturuyordum.
Birinin öksürerek boğazını temizlediğini duyduğumda ayağa kalkıp dükü yeni fark etmiş gibi davranmaya çalıştığımda onun burada yalnız olduğu gördüm.
“Denizkızı nerede? “
“Onun nerede olduğunu şimdi mi merak ediyorsun! “ Başını iki yana sallayıp ümitsiz vaka olduğumu ima etmeye çalıştı. “Dersin yaklaşık 1 saat önce başlamalıydı ve sen o kadar sorumsuzsun ki onun varlığını unutmuşsun. “
“Bana bırakın. Ben hemen onu bulup buraya getireceğim. “ yanından geçerek kapıya doğru ilerledim. Kapının kolunu çekip kapıyı araladığımda “Sarayın içinde bir yerlerdedir muhtemelen. Hapsettiğiniz yerden başka hiçbir yere gidemeyeceğini sen de biliyorsun. “
Ellerini arkada kenetlemiş hiçbir cevap vermeden öylece duruyordu. Kapıdan geçip kendimi koridora attığımda bir anda kendimce çok büyük cesaret gerektiren bu sözleri söyleyebildiğime şaşırmıştım. Kalbim korkudan öyle bir şiddetle atıyordu ki neredeyse öleceğimi sanmıştım. Kekelemediğime ya da herhangi bir sözü yanlış söylemediğime şükrettim.
Sakinleşmek için derin bir nefes alıp Rosé’u bulmak için sarayın içini aramaya koyuldum. Karşıma çıkan saray hizmetlilerine onu görüp görmediklerini de sormayı ihmal etmedim. Aldığım cevaplar olumsuz oldukları için onun odasına gidip hâlâ orada olup olmadığını kendi gözlerimle görmeye karar verdiğim an ayaklarım kendiliğinden harekete geçmişti.
Ancak duyduğum birtakım sesler beni durdurmuştu. Aynı zamanda az önce geçtiğim yerde göz ucuyla kırmızı kafalı birini görmüş gibi olmuştum. Kıkırtılar gelen yere doğru geri geri ilerleyip başımı uzatarak koridorun sonuna baktım.
Rosé, elbisenin eteklerini iki yandan toplayıp yerde çizdikleri bir şeyin üzerinden zıplayarak ilerlerken ona hizmet eden iki saray hizmetçisi de bir birinin koluna girmiş fısıldaşıp kıkırdıyorlardı. Kaşlarımı çattım. Onunla alay etmelerine göz yumamam.
Ciddiyetimi takınarak ağır ağır yanlarına ilerlerken “Ne oluyor burada? “ diye sorduğumda beni fark ettikleri an duruşlarını düzeltip başlarını eğerek beni selamladılar. Rosé da onların bu telaşlı halini taklit ederek aynısını yaptı.
“Şey... Lordum. “ biri kekelediğimde diğeri olaya müdahale etti. “Biz sadece biraz eğleniyorduk lordum. “
“Sizin eğlence anlayışınız Rosé’a hakaret etmekten mi geçiyor? “
Sert tepkim onları korkutmuştu.
“Hayır, efendim. Yanlış anladınız. Biz sadece oyun oynuyorduk. “
“Oyun diye bahsettiğiniz şey onu zıplatarak ona gülmekse bir daha bu oyun oynanmamalı. “
“Oyun zıplayarak oynanıyor. “ dedi çekinerek biri. Diğeri de hemen açıklamaya çalıştı. “Şu çizdiğimiz karelerin üzerine taş atıyorsunuz ve sonra da taş nereye düşerse oraya kadar zıplıyorsunuz. “
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasy"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...