2.7❄

93 82 0
                                    

“Bu ne demek oluyor böyle? “ diye bağırdığında sesi odanın içinde yankılandı adamın. Karanlık ve soğuk odayı aydınlatan birkaç meşale dışında pek bir şey yoktu, tabiatın doğal ışıklarının bile içeri girmemesi için tamamen kapatılmıştı bu taht salonu. Kapının dışında olup konuşulanları gizlice dinleyen kraliçe ise kimse tarafından görünmüyordu.

Tahtta oturmuş olan adam iblis kraldı besbelli. Sinirle oğluna bakıyordu ve sorduğu sorunun cevabını bekliyordu. Karşısında yumruğunu sıkmış duran oğlu bakışlarını yerden kaldırmadan dişlerini gıcırdatıyordu.

“Benim çocuğumu bütün bu pis işlere karıştırmanı istemiyorum! “ Diye bağırdı en sonunda babasına cevap olarak.

“Artık çok geç. “ Yüzünde memnuniyet dolu bir ifadeyle ve biraz da sakinleşmiş bir ses tonuyla söylemişti bu sözü.

“Sen ve o tanrı kral her şeyi benim yerime yaptınız. Geriye sadece oturup olanları izlemek ve anında müdahale etmek kalıyor. “

“Bunu yapmayacaksın! “ diye çıkıştı iblis prens. “Benim evladımı böyle canice planların için kullanmayacaksın. “

“Buna onun kendisi karar verecek. “ diye yarıda kesti oğlunun sözünü. “Ben sadece ona teklifi götüreceğim. “

“Seni tanıyorum baba. Onu aklındaki planları gerçekleştirmeye mecbur bırakacaksın. “

İblis prens sinirle kaşlarını çatıp babasına bakarken babası tam tersi bir ifadeyle karşılık veriyordu ona. Bir şekilde amacına yaklaşmış olmanın sevincini yaşadığı için pek sinirli kalamıyordu. Sanki bütün sinirleri uyuşturuluyordu ve onun yerine zafer duygusuyla dolup taşıyordu bedeni. Halbuki daha ortada ne savaş vardı, ne de kazanılmış bir zafer.

“Kendi torununu tehlikeye atacak kadar mı insafsızsın? “ diye sordu çaresizce iblis prens.

Kral başını hayır anlamında iki yana sallayarak cevap verdi oğluna.

“O benim torunum. Senin de varisin. Bildiğin gibi, iblis kanı taşıyan ve insanlar aleminde kalabilen tek kişi o. Düşün, bütün bunları senin varisinin için yapıyorum. Sonunda 3 aleme de hakim olunduğunda taht senin varisinin olacak. Çünkü alemler arası bu kadar kolay yolculuk yapabilen o özel kişi senin varisin. “

İblis prens araya girdi. “Ve savaş günü gelip çattığında alemler arasındaki sınırı kaldırabilecek tek kişi de benim varisim. “

Hoşnuttu kral. “Evet.” Tuhaf bir zevk duygusu seziliyordu sesinde. Kararsız gibiydi prens. Yumruğunu gevşettiğinde artık ona teslim olacağını düşündü kral. Ancak biraz sonra yumruğunu tekrar sıkarak “Bir gün bile babalık yapmadığım birinin benim için böyle büyük fedakarlıklar yapmasına izin vermem. “ diye gürleyerek terk etti taht salonunu.

“Bu lanet olası. “ diye mırıldandı oğlunun arkasından iblis kral. Çünkü amacının önünde herhangi bir engel istemiyordu. Ama madem engel yaranmıştı, eğer kaldırabiliyorsa ortadan kaldırırdı o da bu engeli. Büyük bir adım için küçük fedakarlıklar gerekliydi onun düşüncesine göre. Nasıl olduğunu bilirsiniz, yıllardır hep bu anı düşlemişti o ve sonunda da düşlerini gerçek anlamda yaşayabilme şansı vardı. Bu fırsatı elinin tersiyle tepmek onun için felaket demekti. Bu zaferin getireceği güçlü duygulara ihtiyacı varmış gibi hissediyordu. Onu yıllardır buraya tıkan o gücü sonunda ortadan kaldırmış olmak onu olduğundan güçlü hissettirecekti ve hatta sonunda tanrılar alemini de ele geçirdiğinde bu güçleri yaratanları da boyunduruğu altına almayı başarabileceği umuduna hiç bu kadar yakın olmamıştı.

İşte onun kafasındaki karmaşık düşünceler bu şekildeydi. Pek masumane değildi, ama elden ne gelir? Bu da onun tabiatıydı.

İblis kral dirseğini tahtın kolluk kısmına dayamış çenesini de yumruk yağtığı eline koymuş dururken eteğinin hışırtısıyla kraliçe Veronika dahil oldu içeriye.

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin