Normalde benim düşüncelerimle ters düşen konular beni sıkardı. Bu yüzden de Rosé’a öğretmenlik edeceğimi duyduğumda ilk düşüncem bunun beni zorlayacağı yönündeydi. Onu imparatora kölelik yapabilmesi için hazırlamak beni ciddi anlamda sarsmıştı. Hem onun kendi rızası da yoktu bu konuda ve ben de onu buradan kurtarma planımı hatırlatmıştım ona. Ama şimdi bir savaş olacağı düşüncesi aklımı o kadar meşgul ediyor ki, onun sağ salim kaçabilmesi için bir plan oluşturamıyorum. Bazen belki de bu konuyu bahane olarak kullanıyorum diye düşünüyorum, ama eğer bu bir bahaneyse benim bencilliğimin onun sonunu getirmesinden korkuyorum.
Onu özgürlüğüne kavuşturmak istiyorum, ama bir yandan da benden uzaklaşması düşüncesi bütün dengemi altüst ediyor. Ona bu kadar bağlanmış olmakla hayatım boyunca yaptığım en büyük hatayı yaptığıma eminim.
Yine o sıkıcı cariyelere has olan görgü kuralları dersindeyiz. Eskiden bunu bahane edip onun ülkesini araştırmaya çalışıyorduk gizlice. Ancak onun bana bayrak diye çizdiği şey hakkında hiçbir yerde en ufak bir bilgi kırıntısı dahi yoktu ve biz bir arpa boyu kadar bile yola alamadığımız için yeniden araştırmaya koyulmadan önce bir işaret beklemeye karar verdik. Araya dahil olan onca olaydan sonra onun ülkesini araştırmak için daha yeni boş vaktim olmuştu. O bana yaşadığı yerle ilgili vereceği bilgileri yazdığında her defasında ben okuyamadan yazdığı kağıdın başına bir iş geliyordu. Bu yüzden de onun hakkında bildiğim bilgiler sınırlıydı.
Bu sıkıcı ders esnasında ne o kitabı okuyordu ne de ben ilgileniyormuş gibi davranıyordum. Uyumamama engel olan, bilincimi açık tutan tek şey Rosé’un varlığıydı ama onun için tıpkı kendisinin varlığıyla benim uykumu dağıttığı gibi varlığıyla onun bilincini açık tutacak birisi yoktu anlaşılan. Sık sık göz kapakları kapanıyordu ve aniden açılıp tekrardan kitabın bir sayfasını çeviriyordu. Dersin sıkıcılığı bir yana, sanırım onun uyuklamasının başka bir sebebi vardı.
Kafamı sallayarak ve yüzümü hafif tokatlayarak kendime gelmeye çalıştım. Sonunda gözkapaklarıma ağırlık eden uykuyu dağıtıp toparlandım ve boğazımı temizleyerek ortamdaki bu sıkıcı havayı dağıttım.
“Sanırım dün gece pek uyuyamamışsın.”
Başını hayır anlamında iki yana salladığında onun hakkındaki izlenimimin yanlış olduğu kanıtlanmış olmuştu.
“O zaman ders sıkıcı olduğu için uyukluyorsun. “
Başını evet anlamında salladı. Elimi uzatarak okuduğu kitabı ondan çekip aldım. Kısa süreliğine kitabı elinden aldığımı fark etmemiş gibi elleri aynı pozisyonda kaldı. Sonra ellerini sorar gibi iki yana açıp bunu neden yaptığını sormaya çalıştı.
“Sıkıcı.” Diye homurdandım. “Hadi gel, ilgimizi çeken bir şeyler arayalım. “ diyerek kitaplıkları işaret ettim. Bir anda bütün uykusu dağılmış gibi yüzü aydınlandı. Ayağa kalktı ve koşarak kitaplıkların önüne geçti. Ancak kitaplara değil portrelere bakıyordu.
Eliyle İkinci ağabeyimin portresini işaret ederek kafasını bana çevirip onun kim olduğunu soruyormuş gibi baktı.
“O, ikinci ağabeyim Asta.“ dediğimde başını sallayarak diğer portrenin önüne geçti. Parmağıyla işaret ettiği an hızlı davranarak “O da ilk ağabeyim. En büyüğümüz yani. “
Başını anlaşıldı anlamında yavaş yavaş sallayarak kitapları inceledi. Her kitaba eliyle dokunuyordu ve ismini okumak için biraz daha yaklaşıyordu. En sonunda ilgisini çeken birini bulmuş olacak ki kalınca bir coğrafya kitabı çekip çıkardı. Elindeki kitaba gülerek baktı, sonra da sol eliyle üzerini sildi. Kitabı okumak istediği belliydi ve isteğini yapabilmek için de kitabı getirip çalışma masasının üzerine koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasy"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...