Gecenin bir yarısı vizyon cadısı Helena gördüğü bir vizyondan sonra aniden uyanıp dük Sirius’la görüşmeye gitti. Gördüğü vizyonun önemli olup olmamasının bir önemi yoktu. O, en basit bir vizyonu bile sırf dükü görebilmek için heyecanla ona iletirdi.
Kapıyı tıklatırken bile dükün bu saatte uyumadığını bilirdi. Çünkü dük pek fazla uyumaz, vaktinin çoğunu çalışmaya harcardı. İçeriden girmesi için gelen komutu duyduğunda silkinip yüzündeki heyecanlı ifadeyi silerek ciddileşmeye çalıştı.
Kapıyı açıp içeri girerken yüzündeki ciddi ifadeyi korudu. Dükün odağının önündeki bir takım kağıt parçalarında olduğunu biliyordu. Boğazını temizledi Helena.
“Bu gece bir vizyon gördüm. “
Dük hafifçe başını salladı ve eliyle devam etmesi için bir işaret yaptı. Bir an ne söyleyeceğini unuttu Helena. Telaşlanmayarak dikkatle düşündü. Vizyonlar önemsiz olduklarında fazla uzun kalmazdı hafızalarında. Ne kadar çabalarsa çabalasın hatırlayamadığını fark ettiğinde yutkunamadı. Üstüne bir de sessizlik uzadığı için strese giriyordu. Dük sanki onun bir şey söyleyeceğini unutmuş gibi konuşması için ısrar etmedi. Sessizlik iyiden iyiye uzadığında dükün bakışları kağıttan Helena’ya kaydı.
“Yine mi? “ diye sordu soğuk ses tınısıyla. Helena başını yere eğdi. Utanmıştı.
“Sana bir daha bu tarz bahaneler üretme dememiş miydim? “
Helena hâlâ susuyor, yaşadığı utanç yüzünden yerin dibine girmiş gibi hissediyordu.
“Ben aslında... “ Helena ne söyleyeceğini bilmiyordu ama konuşması gerektiğine inandığı için bir iki kelime bir şey söyleyip devamını getiremediğinde sustu.
“Sana defalarca dedim. Annenin anlattıklarına güvenip benden bir şey bekleme. “
“Annemi buraya karıştırmayın. “ dükün sözünün onu sinirlendirmiş olduğu ses tonundan belliydi.
“Tahminimde yanılmamış olduğum senin tepkinden anlaşılıyor.” Dedi dük alayla sırıtarak. “Hadi git şimdi. Bu anı hiç yaşanmamış gibi sayacağım. “ diye ekledi. Ancak Helena hiçbir yere kıpırdamadı. Yumruklarını sıkıp düke dik dik baktı. Dük elinden geldiğince onu umursamamaya çalışıp önündeki kağıt yığınına odaklandı tekrardan. Artık gözlerinin dayanmadığını belli edercesine harekete geçti bedeni. Eliyle gözlerini ovuşturarak esnedi.
“Bunu açıkça konuşmalıyız. “ dedi Helena kararlılığını bakışlarından sezdirerek. “Sizinle her bu konu üzerinde konuştuğumuzda hep yarım bırakıyorsunuz. Ama bu defa olmaz! Bu defa bunu açık açık konuşacağız! “
Helena’nın tehditkar ses tonu dükün bütün dikkatinin ona yönelmesini sağladı. Dük, kollarını göğsünün üzerinde birleştirerek Helena’ya kulak kabarttı. Helena bunu fark ettiğinde cesaretlenip konuşmasını sürdürdü.
“Babam olduğunuz halde bana soğuk davranıyorsunuz. Mal varlığınızda gözüm olduğunu sanıyorsunuz, ama yanılıyorsunuz. Benim amacım sizin tarafınızdan sevilebilmek, takdir görmek. Bana neden soğuk davranıyorsunuz? Neden hâlâ Maxi’ye benim varlığımdan bahsetmiyorsunuz?”
Dükün kaşları çatıldı ve sinirle homurdandı.
“Sen... Sen bir vizyon cadısısın! Haddini bilmen gerek. Her ne kadar kanının yarısı bir soylu kanı olsa da diğer yarısı kirli olduğu için herhangi bir değerin olamaz toplumda. Bu konuyu açarak amaçladığın şey ne? Maxi’nin öleceğini biliyorsun. O öldükten sonra benim tek varisim olacağın için bütün bunların sana kalacağını mı sanıyorsun?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasy"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...