5.5❄

100 91 0
                                    

Bir anlığına ortam buz kesti. Başka bir varlığın, hatta başka daha bir sürü varlığın olma ihtimali korkutmuştu Rosé’u. Evrenin çok çeşitliliğine şaşırdı. Belki de herhangi bir evrende onlara kin besleyen varlıklar vardı ve şimdi tıpkı onların yaptığı gibi o varlıklar da Rosé’un ülkesi bildiği yere saldırmayı planlıyorlardı. Kim bilir...

“Peki annem nasıldı? Yani yarı başka bir varlık olması onda bir anormallik yaratmış mıydı? “

“Bildiğim kadarıyla hayır. “ Kararsızca konuşmasını sürdürdü. “Zaten onunla sadece üç ay görüşebildik. Babası tanrı kral bir iblisten hamile olduğunu öğrendiğinde onu bir kuleye kapattırmıştı. Gerisini de kral anlatmıştır sana.”

Rosé başını sallayarak bütün bu duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Başında hafif bir ağrı hissettiğinde eliyle alnını ovuşturdu. O sırada elindeki pulları hatırladı. Tanıdığı hiçbir varlıkta ne insanda ne de iblislerde bu tarz pullardan yoktu. Elini uzatıp babasına pulları gösterdi.

“Bu yarı tanrıça olmamdan mı kaynaklanıyor? “

İblis prens kızının elini inceledi. Başını olumsuz anlamda sallayıp “Bunlardan annende yoktu. “ dedi. Rosé elini geri çekip “Belki de annemin diğer yanıyla bir ilgisi vardır. “ diye düşündü ama bunu babasına söylemedi.

“Ben yarı balık olabiliyorum. “ diye homurdandığında babası “Biliyorum.” Dedi. Tabii ki biliyordu. Sonuçta babası tarafından her daim izleniyordu.

Babasının bilmesine şaşırmamıştı Rosé, çünkü hatırladığı kadarıyla babası ona onu hep izlediğini söylemişti zaten. Her ne kadar bu durumun kızı açısından rahatsız edici bulunduğunu fark etse de “Her şeyi izlemiyorum. Sadece başının tehlikeye girebileceği kısımları izleyebiliyorum. “ diye açıklama yapmıştı. Ve tabii bir de bütün bunları kızını uzaktan da olsa koruyabilmek için yaptığını da eklemeyi unutmamak gerek.

“Peki sence bunun anneannemle bir ilgisi var mı? “ Çekinerek sormuştu bu soruyu Rosé. Çünkü babasının bu konunun konuşulmasına nasıl tepki vereceğini bilmiyordu.

“Hayır.” Dedi kızının içini rahatlatmak istercesine. “Ne alaka olduğunu bilmiyorum ama bu insanlar dünyasındaki denizkızlarına ait bir şey. Belki de tanrı yanınla bir ilgisi vardır. Bulunduğun her alana uyum sağlıyorsundur muhtemelen. “

Babasının dedikleri mantıklı gelmişti Rosé’a ve böylece içine bir nebze de olsa su serpilmişti. Havanın iyiden iyiye karadığını sağır edici tiz bir ses duyduğunda anlamıştı.

“Zamanı geldi, ha? “ diye sordu prens sesin geldiği tarafa bakarak. Rosé başını salladı. Kalbi sıkıştığı için bir şeyler söyleyemiyordu. İlk başta düşündüğü şeyler tekrardan kafasına üşüşmeye başladılar. Aksine şimdi unutmalıydı Maximilian’ı. Ne diye böyle bir anda aklına gelip onun duygularını altüst ediyordu?

Hiçbir yere kıpırdamayan Rosé, prensi endişelendirmişti.

“Rosé? “ Ona bir dünyalının koyduğu isimle hitap etmeyi tuhaf bir şekilde garipsemediğini fark etti. Ama şimdi bunu düşünmenin zamanı değildi.

“Rosé? “ ikinci soruşunda Rosé kendine gelebilmişti.

“Bunu yapmak istemiyor musun? “ diye sordu prens. Güven verici bakışlarını kızına dikmiş onun tek bir cevabını bekliyordu. Eğer kızı istemiyorduysa yere batsındı insanlar alemi.

Kızından bir cevap alamadığında onun asıl derdini anlamıştı.

“O dünyalıyı hâlâ unutamadın mı? “

Mavi denizin efsanesi ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin