Saraydaki baloda yaşanılanlar daha tazeyken bir de başka bir sorun çıktı ortaya. Duyduklarıma inanamayarak dükten söylediklerini tekrarlamasını istemiştim. Çünkü böyle bir olayın eşi benzeri görülmemişti daha önce.
“Neyini anlamadın? Akademideki büyücülerin büyüleri tükeniyor! “ ilk söylediğinde sakinliğini korumaya çalışıyordu ancak ikinci defa tekrarladığında durumun vahameti onun bütün hakimiyetini kırıyordu ve duygularını bastırmasına engel oluyordu.
“Sorunun ne olduğunu bulmamı istiyorsun demek. “ diye mırıldandım elimle çenemi ovuşturarak. “Bunun için akademiye gitmem gerekiyor. “
Homurdanarak başını salladı. Bakışlarımı zemine dikip kaşlarımı çattım. Sorunu bulamazsam oradaki çocukların geleceğinin gözümün önünde kararmasına şahit olacağım. Ölmeme bu kadar az bir süre kalmışken onlara yardım edemememin pişmanlığıyla ayrılmak mecburiyetinde kalacağım.
“Öyleyse ben hemen yola çıkıyorum. Durum hakkında bir fikrim olmadığı için gecikmemem gerekiyor. Mümkün olduğu kadar erken tespit etmek istiyorum sorunu. “
Önünde eğilip kapıya doğru ilerledim hızlıca. Boğazını temizlemek için öksürdüğünde bir şeyler söylemek istediğini anlayıp durdum. Arkamı dönmeden söyleyeceklerini bekledim.
“Onu da götür. “
O derken kimi kastettiğini anlamıştım. Ama neden Rosé’u da götürmemi istiyordu ki? Omzumun üzerinden ona baktım. “Neden? “
Ellerini arkada kenetleyip pencereye dönerek konuştu: “O efsanevi bir yaratık. Belki... Belki onun akademiye gitmesi bir işe yarar. “
Bir işe yaramasını istiyordu. Aslında içten içe Rosé’un yardımının dokunmasını istiyordu. Evet, Rosé muhteşem biriydi. Mükemmel hafızası vardı ve her şeyi olağanüstü bir hızla öğreniyordu. Aynı hızla iyileşe biliyordu, ama onun sahip olduğu sihir bu kadardı işte. Oraya gittiğinde ne gibi bir yardımı dokunabilirdi ki?
Yine de başımı sallayarak isteğini kabul ettim. Akademinin bulunduğu yerin tabiatı çok güzeldi ve Rosé için oraya gidebilmek iyi bir deneyim olacaktı. En azından birimizin mutlu olabilme hakkı var.
Çalışma odasından ayrılıp hızlıca Rosé’un odasının önüne gittim. Aceleyle kapıyı tıklattım. Daha erken olduğu için bu saatte uyuyor olacağını düşündüm ama bir an önce yola çıkmalıydık. Vakit kaybetmek istemiyordum. Çok geçmeden kapının diğer tarafından ayak sesleri duydum. Sanki sinirle bilerek sesli adım atıyordu. Kapıyı açtı, gözleri kapalıydı.
“Günaydın.”
Gözleri kapalı başı hafif yana eğik bir şekilde başını salladı. Bir eliyle de kapıyı tutuyordu.
“Gitmemiz gerek. Hadi hazırlan! “
Sanki her gün duyduğu bir sözmüş gibi olağanüstü bir normallikle karşıladı durumu. Tamam anlamında başını salladı. Belki de dediğim sözü yanlış anlamıştır diye biraz açıklamaya çalıştım.
“Saraydan çıkacağız. Akademiye gitmemiz gerek. Bu yüzden biraz acele et. “
Aniden gözleri açıldı. Dediklerime inanamamış gibi bir ifade sardı yüzünü. Ciddiyetle ona bakmayı sürdürdüğümü gördüğünde kapıyı yüzüme kapattı. İçeride duyduğum telaşlı adımların sesini yorumlayacak olursam hazırlanıyor olduğuna kanaat getirebilirim. Daha fazla beklemeden oradan ayrılıp kendi odama doğru ilerledim. Balodan geldiğimden beri çantamdaki kıyafetlerimi yerleştirmemiştim. Zaten oraya giderken ne diye bu kadar kıyafet hazırlamış olduğumu da bilemiyorum ya. Belki de imparatora suikast girişimi yapılmış olmasaydı birkaç gün orada kalmak gibi bir düşüncem vardı. Başkent güzel yerdi. Özellikle de orayı Rosé’la birlikte gezeceksem daha da güzelleşir. Yine de sanırım bütün bu olanları tahmin etmediğimden gezme planım da suya düşmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasy"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...