Canobusların vizyon cadısı yine her zaman olduğu gibi yerlere kadar eğilmiş efendisinden insaf bekliyordu. Az önce söylediklerinden sonra bunu içten içe dua ederek çaresizce beklemekten başka bir şansı da yoktu zaten. Dük Canopus sinirle masaya vurdu.
“Böyle bir vizyonun bütün soylulara ulaşacağını tahmin etmiştim. Ama ne diye yanlış aktarılmış? Neden bir iblisin alemleri ele geçirme planının olduğu söyleniyor?” Aklına gelen ihtimalle kaşlarını havalandırdı. “Yoksa... “ dedi dehşetle kaşlarını çatarak. “Yoksa o iblis gerçekten bu tarz hülyalara dalmış olabilir mi? “
Ağlamak üzere olan vizyon cadısı “Bilmiyorum.” Dememek için kendini zorluyordu. Çünkü onun bu cevabı kesinlikle dükün hoşuna gitmiyordu. Zaten sinirli olan düke böyle bir cevap vermekle onu daha fazla çıldırtmaya hiç gerek yoktu.
“Ben sadece gördüklerimi aktardım. “ diye geçiriyordu içinden vizyon cadısı. “Benim ne suçum var ki? Bir de bütün bu sinirini benden çıkarmasa bari.”
“O alçak iblis eğer böyle bir işe kalkışırsa diye ona iyi bir ceza vermek gerekiyor. “ diye konuştu kendi kendine dük.
O sıralarda kendi yatak odasında elindeki insanlar aleminden gelen yüzüğü keyifle inceliyordu iblis kral. Heyecanla parlıyordu göz bebekleri. Kırmızı bir parlaklık...
Fazla uzun sürmemişti yine de bu parlaklık. Bir anda aklına gelen, onun amacına bir engel oluşturabilecek nitelikte olan ihtimalleri düşünüp bütün keyfini kaçırmıştı. Oflayarak doğruldu. Yatağın ucuna oturarak sert bakışlarını kırık olan aynada gezdirdi.
“Şimdiye çoktan olacakları önceden görmüşlerdir. “ diye mırıldandı keyifsizce. “Hafızalarının silinmesi gerek. En azından iblislerin amacıyla ilgili olan kısım bir silinse... “
Sonra aklına yedek planı geldi.
“Eğer onu kullanabilirsem. “ Diliyle dudaklarını ıslatıp kendini düşünmeye zorladı. “Eğer onun iblis tarafını kullanabilirsem. “
Risk faktörlerini bir bir aklından geçirdi. “Siktir et! “ diye bir ses yankılandı zihninde. Aniden ayağa kalkıp bir hışımla odadan çıktı. Ardından sertçe kapanan kapının sesi yankılandı bütün sarayda.
Karanlık, tamamen zifiri karanlık bir odada birileri kıpırdadı. Durdu ve dikkat kesildi. İlerden ona doğru gelen ayak seslerini dinledi. Fısıltı gibi bir ses duyuldu odada. “Başka kim olabilir ki? “ diye sormuştu bu ses kendi kendine. Herhalde gelenin kim olduğunu düşünmüş sonra da onu ziyaret edenin tek bir kişi olduğunu bildiği için başka bir ihtimalin varlığını yok saymıştı.
Kapı açıldığında karanlık odaya bir ışık doldu kapının aralık kısmından. Sanki büyük oranda indirim yapılmış bir mağazaya doluşmuş onlarca insan gibiydi bu ışık parçaları. Her şey aniden gerçekleşmişti. İblis kralın kapıyı açmasıyla ışığın aydınlattığı kişinin eliyle yüzünü kapattığını gördü. Sonra gözlerinin ışığa alışması için elini yavaş yavaş gözlerinden çekti.
“O kralımız teşrif etmiş. “ Alaycı bir karşılama yapmıştı iblis krala. Yerde yatağın yanına çökmüştü. Bir ayağı yerdeydi, diğer ayağını da büküp havada olan dizine kolunu koymuştu.
“Bir prense uygun davranmıyorsun. “ Sakince içeriye doğru ilerledi iblis kral. Kapıyı açık bırakmıştı. Odaya doluşan ışıktan havada uçuşan tozlar görülüyordu ve bu da odanın ne kadar tozlu olduğunu oda tamamen aydınlanmasa bile bize kolayca gösteriyordu.
“Yine ne istiyorsun? “ İblis prens gözlerini kısıp babasına doğru baktı sorusunu sorarken. Çünkü babasının sadece onun gücüne ihtiyacı olduğunda onun yanına geldiğini biliyordu. Gerçi onun yanına gelen tek kişi babasıydı ve o da sadece bir şeylere ihtiyacı olduğunda gelirdi.
“Onun içindeki iblis tarafı ele geçir. “ diye bir emir verdi iblis kral. Kralın ‘O’ derken kimi kastettiğini biliyordu prens. Yine de anlamamış gibi sordu.
“O kim? “
“Konuşturma beni. “ kralın ses tonu hâlâ soğuktu. “Çocuğundan bahsediyorum işte. “
İblis prens alayla sırıtarak başını salladı. Dizinin üstünde duran kolunu indirip diğer eliyle birleştirdi ve bacaklarını da tamamen uzattı.
“Benim böyle bir gücüm yok. “
“Bunun için özel yeteneğinin olmasına gerek yok. Aranızdaki kan bağını kullanarak bunu başarabilirsin. “
“Bunu istemiyorum. O bir kukla değil. “
Kral sinirlerine hakim olamıyordu artık. Oğluna doğru eğilip tek eliyle onun yakasına yapıştı. “Bana bak. “ diye fısıldadı. “Bana bak! “ bu defa bağırmıştı. Göz devirerek ona baktı prens. Korkusuzca gözlerinin içine bakıyordu babasının. Bir meydan okumaydı sanki bu bakışları.
“Onun benden uzakta olduğu için güvende olduğunu mu sanıyorsun? “ Kral soruyla tehdidi aynı cümle içerisinde kullanmış olmanın kıvancıyla baktı oğluna.
“O güvende. “ dedi kendinden emin bir şekilde prens. Kral elindeki insanlar alemine ait yüzüğü gösterdi oğluna. Bir an nereye uğradığını şaşıran prens az önceki rahatlığından ödün vermek zorunda kaldı.
“Bu mümkün mü? “
Kral oğlunun bir zayıflığını bulmuşçasına güldü. Duruşunu dikleştirip ellerini arkada kenetledi.
“Hâlâ insanlar alemiyle bağlantım var. “
“Bunu nasıl başardın? “
“Her şeyi anlatacağım. “ Arkasını oğluna döndü. Kapıdan sızan ışığın üzerinde bir ileri bir geri yürüyerek oğlunun sabırsızlığını pekiştirmek için konuşmak için bir süre bekledi. “Senden istediğim o iyiliğin de bütün bunlarla bir ilgisi var. “ diye başladı söze. “Sonunda hayalimi gerçekleştiriyorum. İnsanlar alemiyle aramıza çekilen sınırın inceldiği bir yer var ve insanlar aleminden bazı cadılar oradan beni çağırabilecek kadar güçlüler. En son bir dükle anlaşma yapıp cadısının mührünü bozarak ortalığı karıştıracak bir işe kalkıştım. Ama asıl amacımı sen de fark etmişsindir. “
“İnsanlar alemi karıştığında fırsattan istifade dünyalarını ele geçireceksin.” Dedi duyulur duyulmaz bir sesle. Onunla konuşmaktan çok sesli düşünüyormuş gibiydi. “İyi de insanlar dünyasına ait bir-“ Sözünün devamında “eşya olmasa oraya gidebilmek imkansız. “ demek istediği an yüzük geldi aklına. Bir insana ait bir yüzük. Hem de alelade birisi değildi bu insan. Bir düktü. Güçlü bir orduya sahip birisi. “İyi de bu kadar güçlü bir adamı nasıl eşyasını vermesi için kandırabilmişti? “ diye düşündü içinden prens. Sonra “Çaresizse eğer ihtimalleri fazla göz önünde bulunduramamış demek. “ diye düşünerek kendi sorusunu cevapladı.
“Benden neden böyle bir istekte bulunduğun kısma henüz gelmedin. “ Kralın daha fazla konuşmadığını fark ettiğinde böyle bir şey söyleyerek konuşmasını devam ettirmesi için beklemeye başladı prens.
“O kısım... Bahsettiğim cadıların aynı zamanda gelecekten haber alma gibi güçleri var. Zamanında derslerine odaklanmış olsaydın bütün bunları sana açıklayarak zaman kaybetmezdim.” Prense laf sokmaktan da geride kalmamıştı. “Neyse, onların gördükleri vizyonlar genelde ülkelerini ya da bağlı oldukları aileleri etkileyecek olaylardan ibaret oluyor. Bu yüzden benim amaçlarımı fark etmiş olmalılar. “
“Hâlâ benden neden böyle bir şey istediğin kısma gelmedin. “ Sabırsızca araya karışmıştı prens.
Dük iç geçirerek göz devirdi. “Senden istediğim onun iblis kanını uyandırıp güçlerini ortaya çıkarman. Eğer bizim tarafımızda olursa gücüyle insanları manipüle edebilir. Bizim amacımızla olan kısmı silebilir. “
“O büyücü değil! Hafıza silmek gibi bir gücü olamaz. “
“Bunu kendin çok iyi bildiğin halde benim çenemi yormamı bekliyorsun sanırım. “
Prens başını sallayarak “Hepimizin bir yeteneği var. Ama senle benim yeteneğimiz hafızayla ilgili diye onun da hafızayla ilgili bir gücü olacağı anlamına gelmez. “
“O zaman özel yeteneğinin hafızayla ilgili olmasını ümit et. “
“Bunu yapamam. “ Bütün bu konuşulanlar sonucu hâlâ kararı değişmemişti prensin.
“O kanı karışık çocuğunu kabul edeceğimi söylüyorum sana. Senden sonraki varisimiz o olacak. “ diye ikna etme çabalarına girişti kral.
“Yarı tanrıça birinin iblis alemini yönetmesi fikri seni çıldırtır baba. Bana böyle boş yalanlar söyleme. Çocuk değilim ben. “
Kral dişlerini gıcırdatarak öfke dolu bir bakış attı oğluna. Dışa doğru seslice nefes verip yumruklarını sıkarak odadan çıktı. Çıkmadan önce kapıyı sinirle çarptı.
“Hayatın boyunca bu şekilde sürünmeye devam et öyleyse! “ Bu bağırışları prensin odasının bulunduğu koridorda yankılanıp duruyordu. Yine karanlığa kavuşmuş olan prens, tekrar yere çöktü. Her ne kadar kralın dediklerine inanmasa da eninde sonunda bütün bu imparatorluğun kendi çocuğuna kalacağını biliyordu. Kral bir gün yok olacaktı ve kendisiyse bir kral olabilmek için uygun kişi değildi. Çünkü zamanında sevdiğini bile koruyamamıştı ve şimdi de çocuğu ona tamamen yabancı olan bir alemde yaşamaya çalışıyor. Baş parmağının tırnağını kemirmeye başladı.
“Sadece denemeliyim. Kendi kimliğini fark etmesi için denemeliyim. Sonuçta ona zorla bir şey yaptıracak değilim. “
Kendi kendine mırıldanırken bir anda verdiği bu kararı daha çok destekleyebilmek için bahaneler düşündü.
“O, kendinin farkında değil. “
Başını aşağı yukarı sallayarak sürdürdü konuşmasını. “En azından kendini bilmeden yaşayıp giderken başına bir şey gelmemesi lazım. Sahip olduğu potansiyelin farkına varırsa belki o zaman... Belki o zaman benim onun için yapamadığımı yapıp kendini koruyabilir.”
“Ama ya birileri bunun farkına varırsa? “ diye çıkıştı içindeki ses ona.
“Evet, bu onu tehlikeye atacaktır. Yarı iblis yarı tanrıça birisi insanlar dünyasında hiç de iyi karşılanmayacaktır. ‘Lanetli bir yaratık’ gibi ya da tanrıların tanımıyla ‘Günah meyvesi’ olarak görülecekti. Onun eşi benzeri yok ama keşke olsaydı. Çünkü evrende tek olmak onu tehlikeye atar. Şimdi normal bir şekilde yaşantısını sürdürürken onun hayatına bu şekilde burnumu sokup bütün hayatını altüst etmeye hakkım var mı? “
Kendi kendiyle uzun süreli bir tartışamaya girmişti. Çocuğunun bütün yaşantısını düşündü. Sonra onu kendisiyle kıyasladı. Onun sonunun da tıpkı kendisininki gibi olmasını istemiyordu prens. Son kararı onun kendi gücünün farkında olması yönünde verdi. Çünkü herhangi birinin yardımına muhtaç olmak yerine kendi gücünün farkında olması ve onu iyi kullanması gerekirdi.
Günün sonunda aldığı karar doğrultusunda harekete geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasy"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...