Yazardan.
Soğuk bir zindanı andıran karanlık bir kütüphanede telaş içinde gezinen adam ikide bir etrafına bakıp duruyordu. Tedirgindi, bomboş bir kütüphaneydi ve ayak sesleri yankı yapıyordu. İşte bu yüzden karanlık bir zindanı andırıyordu ya, hoş burası için kütüphane diye bahsetmeden önce buranın kitaplarla dolu olması gerekir. Birkaç ayak sesi daha duyuldu. Adam saklanmak için hızla yere çöktü.
“David.” Dedi donuk bir ses.
“Sana diyorum David, çık dışarı. “
Adam ürkerek ayağa kalktı ve sessizce mum ışığının altına doğru ilerledi. Simsiyah gözlere sahipti ve de üstelik keldi. Tanrı aşkına! Bu bir erkek vizyon cadısı. Belki de bir ömür üzerlerinde taşıdıkları ve zamanla sadece boyutunun değişeceği, o mavi üniforma her şeyi ele veriyordu. Canopus hanedanlığının vizyon cadısıydı bu kişi. Bunu alnının ortasındaki Canopus hanedanlık armasının dövmesinden kolayca anlamak mümkündü. Alnında bir gemi işaret vardı. Daha çok çöldeki bir gemi gibi gözüküyordu ve bu yüzden de armanın ismi “Çölün gemisi.”ydi.
Adamın görüş alanına girdiğinde yerlere kadar eğildi ve bir süre öyle kıpırdamadan başı eğik durdu. Adamın arkasında iki kişi daha vardı ve bunlar ikizlerdi. Dış görünüşleri bir birinin aynısıydı, sadece tek bir fark vardı. Birinin sağ gözünde güneş, diğerinin sol gözünde ise ay sembolü vardı. İkiz erkek kardeşlerdi ve tüyler ürpertici bir gülümseme mevcuttu suratlarında. Öndeki adam ellerini pantolonunun cebine koyup burnu havada bir tavırla baktı vizyon cadısına. Göz devirip konuşmaya başladı.
“Söyle, ne buldun?
Vizyon cadısı başını yerden kaldırmadan cevap verdi.
“Üzgünüm efendim, bu konuda elimden bir şey gelmez. Siz de biliyorsunuz dilimdeki bu mühür çözülemez. “
Adam hafifçe başını salladı. Sonra sinirle çattı kaşlarını ve David’in etrafında ağır ağır dolanarak sürdürdü konuşmasını.
“Ölmek, ne kadar ürkütücü bir şey değil mi, David? Aniden bir şey oluyor ve bum! Her şey bir anda bitiveriyor. Saniyeler içinde yok olup gidiyorsun. Hele bir de ölen senin gibi alt tabakalardan bir böcekse. Silinip gidiyor yeryüzünden. Sanki hiç var olmamış gibi... “
“Öyle ya. “ diye söze girdi sağ gözünde güneş sembolü olan adam ve diğeri de hemen ona eşlik etti.
“Hiçbir havalı yanı yok sizin ölmenizin. Düşünsene sessiz ve sakin. Duyulmayan bir fısıltı gibi. “
David, korkudan boncuk boncuk terlemeye başladığında kekeleyerek bir şeyler söylemeye çalıştı.
“A-aslında bir yolu var e-efendim. “
“İşte! Bana bunlarla gel. “ diye dük aniden bağırdığında neredeyse David’in kalbine inecekti.
“Ya-yalnız sorun şu ki. “ cümlesinin sonunda sesi kısıldı ve hâlâ terlemeye devam ettiği için bir yandan da üniformasının koluyla alnındaki terleri silmeye çalışıyordu.
“Sorun şu ki efendim. “ Yere doğru öylece eğili kalmak onun göbeğine bir ağrı saplanmasına sebep olmuştu. Beli de sızlıyordu hafif hafif ama Canopuslar bu konuda fazlasıyla disiplinliydi. Asla ve asla alt tabakadan birisi onların önünde onlarla eşitmiş gibi duramazdı. Sırf bu yüzden onlarca insanın canını almışlardı anında.
“Sorun ne? “ diye carladı adam sabırsızca.
“Sorun şu ki, mührü kırmanın tek yolu iblisle anlaşma yapmak. “
“İblisle demek. “ diye homurdandı dük Canobus.
“Benim başımı belaya mı sokmak istiyorsun sen?! “
David, yanlış anlaşılmış olduğu için korkudan başını hızla iki yana salladı.
“Ha-hayır efendim, siz de biliyorsunuz ki bizim gibi hiçbir şeyi olmayan alt tabaka iblisle anlaşma yapamaz. Ama siz, siz öyle değilsiniz. Güçlüsünüz siz. Sonuçta koskoca Canobus düküsünüz ve eminim ki amacınızı gerçekleştirmek için iblisi bile kendi kontrolünüz altına alabilirsiniz. “
David’in yalakalık dolu sözleri mantıklı gelmişti düke. Memnuniyet dolu bir gülümseme sardı dükün yüzünü.
“Senin dilinin mührü açılsın diye iblisle bir anlaşma yaparak kendi hayatımı tehlikeye mi atmam gerekiyor yani? “
“Ha-hayır efendim, en doğrusunu siz bilirsiniz. Nasıl isterseniz öyle yapın. Ben kesinlikle size canınızı tehlikeye atmayı önermedim. “ David, neredeyse nefessizdi. Besbelli bir süre daha bu şekilde kalsa ölüp gidecekti.
“Duydunuz mu? “ dedi dük ikizlere dönüp kahkaha atarak.
“Bana canımı tehlikeye atmayı önermemişmiş. Sence senin gibi bir böceğin önerisini önemser miyim ben? “
Nefessizlikten kıpkırmızı kesilen David, cevap vermek için ne kadar çabalasa da amacına ulaşamadan yerde öksürük nöbeti geçirerek kıvranmaya başladı. Bu cadının iğrenç bedeni onun ayakkabısına değse ayakkabıları yakıp küllerini de yer yüzünden silerdi. Dük kesinlikle böyle birisiydi. O yüzden yerde can çeken cadıya değil, pahalı ayakkabılarına baktı ve cadıyı umursamadan hemen oradan ayrılmak için harekete geçti, ancak kapının önünde
“Hazırlıkları yap! “ diye emir vermek için bir süreliğine duraksadı. Dükün sözlerinden ziyade ona iğreniyormuş gibi bakan bakışları dikkatini çekti David’in. Hayır, öfkelenmedi. Çünkü onun öfkelenmeye, sinirlenmeye ve hatta sevmeye bile hakkı yoktur. Onun gibi 150 yaşında bir vizyon cadısı 150 yıl boyunca her gün kendine duygularının olmadığını telkin eder ve sonunda kendisi de buna inanır ve duyguları da silinip gider. Gerçekten öyle mi? Yoksa bu sadece bir yanılgı mı?.
Çalışma odamın penceresinden gökyüzünü seyrederken bu gecenin ruh halime ne kadar da ters düştüğünü düşündüm. Ay gökte soluk bir leke gibiydi, kendini göstermekten korkar gibi... Çaresiz ve melankolik bir hava sarmıştı gökyüzünü, sanki kaçınılmaz sonumu yüzüme vurmak istiyormuş gibi. Hatırlıyorum da ağabeylerim de aynı melankoli içinde yaşamışlardı hayatlarının son günlerini. Artık tutunacak bir umutları kalmayınca mecburi bir kabullenişe bırakmışlardı kendilerini. Onların aksine bu defa ben şanslıydım. En azından yaşayamayacağım yılları telafi edecek bir 3 ay geçirecektim. İşte pencereden dışarıyı seyrederken, ellerimi arkada kenetlemiş bunları düşünüyordum.
Mutluydum, tuhaf bir şekilde o kızı ilk gördüğüm andan beri sürüyordu mutluluğum. Artık ölüm bile pek fazla sıkıştırmıyordu kalbimi. Eskiden ölüm sözü her zihnimde yankılandığında zehirli bir karartı gibi yayılıyordu vücuduma ve sabahlara kadar uyuyamıyordum bu zehirli kelime yüzünden. Gerçi şimdi de pek uyuyamıyorum, uyuyabilsem gecenin bir vaktinde burada işim ne, değil mi? Ancak bu sefer de mutluluktan girmiyordu gözüme uyku. Sanki yüzyıllık bir uykudan uyanmışım gibi sakin ve rahatlamış hissediyorum. Buradaki işim çoktan bitmişti, sonra da gelip pencerenin önünde durarak geceye dalıp gitmiştim. Şimdi ise mutlaka odama gidip bir şekilde kendimi zorlayarak da olsa uyumalıyım.
Çalışma odamdan çıkmadan önce kitaplığa doğru ilerleyip uzun zamandır okumak isteyip de okumadığım bir kitabı seçip odama doğru yollandım. İmparator Meteorun hayatını anlatan bir kitaptı ve açıkçası defalarca duymuş olmama rağmen bir de kitaplaşmış halini okumak biraz tuhaf gelse de duymamış olduğum veya eksik duyduğum bazı olaylar mutlaka vardır. Hem fena mı olur, biraz tarih dersi almış olurum. İmparatorun doğduğun andan büyük savaşa kadar yaşanılan her şey en ince ayrıntısına kadar yazılmış kitapta. Her ne kadar her ayrıntıyı bilmenin pek mümkün olmadığını bilsem de bazı boşlukları yazarın nasıl doldurduğunu merak ediyorum. Odamın kapısını açıp içeri girdim. Işığı açmadım, az önceki solgun ay şimdi parıldıyordu ve odamın içini aydınlatıyordu. Üzerimi değiştim ve kitabı rahat okuyabilmek için koltuğuma geçip oturdum.
Her zaman kitap okuduğum sırada harfler gözlerimin önünde dans etmeye başlarlar, gözlerim iğneleniyormuş gibi ağrır ve bir süre sonra da uyku bastırır. Bu her zamandan kastım, son iki yılı saymazsak -Çünkü son iki yıldır lanet dışında pek bir şey düşünemediğim için kitap okuma alışkanlığımı bırakmıştım. – ondan önceki 7 yıl boyunca her kitap okuduğumda aynı semptomları yaşadım. Hatta bir gece kendimi o kadar kaptırmıştım ki, gece uykuda rüyamı betimleyerek sayıklıyordum. Neyse, şimdi İmparator Meteorun günlükleri adlı kitaba geçeğim ve harflerin gözlerimin önünde dans etmemesi için de kitabı koltuğa oturarak okuyacağım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasi"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...