Rosé’u bu sarayda esir gibi tutmayacağımı zaten en başından beri söylemiştim kendim. Şimdi dük bize bu kadar güvenmişken, Rosé’u buradan uzaklaştırabilecekken neden bunu yapmayayım?
Beni bunu yapmama engelleyen bencilliğimden başka bir şey değil. Ondan hoşlanmam demek onu zorla yanımda tutmak değil ama ben bunu bir türlü kabullenemiyorum. Tek isteğim sevdiğim kadının mutlu bir hayat sürmesi olmalıyken ben ne diye bir şans varken onu evine götüremiyorum?
Arabaya oturduğumuzda bütün bencilliğimi yenip ona doğru eğildim. Kulağına fısıltıyla “Seni evine götürebilmemiz için kullanabiliriz bu şansı. Seç şimdi. Benimle kalıp evine gitme şansını mı kaçıracaksın, yoksa evine gidip buradan uzakta mı kalacaksın? “ son soruyu sorarken zorlanmıştım ve duygularımı belli etmemeye çalışarak ciddiyetle sormuştum. Uzun uzun gözlerime baktı. Turkuaz rengi gözlerinde milyonlarca ihtimalin gölgesi geçti. Kaşları belli belirsiz çatılarak dudaklarında aynı belirsizlikle gülümsedi. Sonunda zor da olsa bir karar almış gibi başını evet anlamında aşağı yukarı salladı.
Başını evet makamında sallamış olması hangi sorunun cevabıydı? Bunu ona sorduğumda işaret parmağı dışında bütün parmaklarını kapatarak ilk soruyu onayladığını belli etti. “Tamam.” Dedim titreyen ses tonumla. “Ama denizde çıkan bir fırtına sonucu kıyıya geldiğin söyleniyor. Fazla umutlanma, evin oralarda olmayabilir. “ her ne kadar ses tonumu yumuşatmaya çalışsam da sözlerim fazla kırıcı olmuştu. Ama bütün bu söylediklerim gerçekti. Yüz ifadesine baktığımda tuhaf bir şekilde söylediklerim onu incitmemişti. Gülümseyerek başını hızla sallayıp yola baktı.
Arabacıya doğru eğildim.
“Sahile gidelim. “ Bu iki kelimenin onun yüzünde yarattığı şaşkınlık ifadesi benim beklediğim bir şeydi. “Bakma öyle. Baloya daha sonra gideceğiz. Önce temiz bir deniz havası almak istiyorum.”
Başını önüne çevirerek yola baktı.
“Emredersiniz efendim! “ coşkuyla söylediği sözlerin ardından yolu değiştirdi. Aniden değişen yol dengemizi bozmuştu ve arkada oturan bizi bir birimizle kavuşturmuştu. O, düşmemek için bana sarılmıştı!
Her ne kadar düşmemek için sarılmış olsa da bu duruşunu hâlâ bozmadığından sarılmayı sürdürmeyi istediğini düşündüm. Anında kollarını boynumdan çektiğinde sanki bu düşüncemde yanıldığımı yüzüme vurmak istiyormuş gibiydi.
Araba hızla denize doğru ilerlerken kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızlı atıyordu. Göğüs kafesime sığmıyormuş gibiydi. Bakışlarımı Rosé’dan çektim. Ani bir sinir hissi bütün vücudumun titremesine sebep oluyordu. Üşüyordum da, sanki bedenimdeki bütün kan çekilmiş gibi hissediyordum. Kendi tarafımda bulunan pencereye baktım. Bu yaptığım hareket sadece tuhaflığımı gizlemek içindi.
Halbuki bu sabah maskeli baloya gitmek için fazla heyecanlıydı ve o an düşünmüştüm ki hiçbir şey onu bu balodan soğutamayacak. Soruyu sorduğumda da bir yanım hep baloyu seçeceğine inanıyordu. Gerçi onun baloya gidip imparatorun o pis davranışlarına maruz kalmasındansa kendi evine gitmesini tercih ederim. Oflayarak elimle ağrıyan gözlerimi ovuşturdum. Bir anda gözlerimi ovuşturduğum elimi kaldırmamla paltomun cebinde bir ağırlık hissettim.
İlk önce cebimdeki şeyin ne olduğunu hatırlayamadım. Elimi cebime atıp kontrol ettiğimde. Onun kolyenin içinde bulunduğu kutu olduğunu kararına vardım. Kutuyu cebimden çıkardığımda dirseğimin Rosé’a değmesiyle Rosé dikkatini dışarıdan çekip bana yöneltti. Yüzünde meraklı bir ifadeyle elimdekine bakıp sabırsızlıkla onu açmamı bekliyor gibiydi. Dudaklarını ısırarak bana baktı. Hâlâ açmamıştım çünkü. Kaşlarıyla kutuyu işaret etti. “Artık aç şu lanet olası şeyi! “ gözlerindeki o sinirli ifadenin anlatmak istediğini ancak bu birkaç kelimeyle açıklayabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi denizin efsanesi ✅
Fantasy"Bir kadınla tanışacaksın. Tanrıçaları kıskandıracak güzellikte olacak, sana daha önce hiç tatmadığın bir sürü güzel duyguları tattıracak ve onun sayesinde ilk defa yaşadığını hissedeceksin. Belki, bir ihtimal, lanetini kırabilecek kadar güçlü bir a...