Evim

357 52 65
                                    

Dış boyası gökyüzü gibi mavi, iki odalı, küçük evimizi düşünüyorum. Gözlerimin önüne; pencereden dışarı baktıkça, çeşit çeşit meyve ve kavak ağaçları ile bezenmiş büyük bahçemizin yemyeşil huzur kokan görüntüsü geliyor. Bir de bu görüntüyle ironik bir görüntü oluşturan küçük evimizin içindeki kocaman huzursuzluklar.

Yüksek, bütün manzarayı gören, büyük apartmanlarda oturmuyorduk. Dik yokuşları olan küçük bir gecekondu mahallesiydi ama mahallemizi epey severdim. Hiçbir zaman şikayetçi değildim. Etrafımız, yüksekten bakan insanlarla çevrili değildi. Hepsi bizden, hepsi sıcakkanlı insanlardı. Hem benim evim maviydi ve bahçesi ise yemyeşil. Sanki bir yanımız deniz, bir yanımızsa ormandı.

Şikayetim kardeşim ve bana ait bir odamızın olmayışıydı. Annem ve babam kendi odalarında, biz salonda çekyatlarda uyurduk. Bizim artık küçük çocuklar olmadığımızı farkına varan babam, salonu ikiye ayırmıştı. İki çekyatın birini televizyon izlemek ve oturmak için kendilerine bırakmış. Diğerini bize yatak olarak ayırmış, bir korniş ve perde yardımıyla salonu ikiye bölmüştü. Gece yatarken perde çekilir, sabah uyanırken perde açılırdı. İşte bu çok rahatsız ediciydi.

Açıl perde açıl, kapan perde kapan!

"Belki de bu yüzden hep perde arkasında kaldı gözyaşlarım kimseler görmedi yastığımdan başka. Her akşam ufacık yüreğimle perde arkasındaki çekyatta, ölümü düşünürken kimseler bilmedi düşündüklerimi."

Şu an dışarıda hafif, incecik bir yağmur atıştırıyor. Çocukluğumda cam kenarından dört mevsim bahçemizi seyrederdim. Karlı günleri, güneşli günleri hep o cam kenarında karşılardım. Dışarı çıkmak, oynamak yasaktı.

'Ne yaz sokakları, ne kış oyunları
Kapattılar eve canı sıkılırsa sıkılsın
Sakınsın insanlardan ve de üşütmesin
Koltukta oturup, bütün gün kitaplara gömülsün'

Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim. Hüzün dolu gözleriyle, dışarıdaki dünyayı seyreden küçük, korkak kız çocuğu hiç aklımdan çıkmıyor.

Bu evde doğdum, bu bahçede yürümeyi öğrendim. Çocukluğum burada geçti ya da tükendi. Şimdi 38 yaşındayım ve yolun yarısında. Ruhumu sorarsanız o hep ihtiyar. Ruhumun, sadece aşık olduğum anlarda gençleştiğini hatırlıyorum ama sonra yeniden ihtiyarladı.

Bir zamanlar yaşadığım bu ev ise şimdi bir harabe, yıkıntılar duvarı tıpkı benim gibi terkedildi. Kimsesiz kaldı bahçem, meyveleri öksüz, yaprakları solgun ve yetim.
Yaşlı kavak ağaçları, yıkıldı yıkılacak benim gibi köksüz. Doğduğun ev kaderindir derler ya; kaderimiz bile aynı evimle, bahçemle.. Öyle işte...

ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin