2005 yılının Aralık ayı. Düğün günü gelmişti ancak babam, gönderdiğimiz davetiyeyi yok saymış ne kınama, ne de düğünüme gelmemişti. O günü içimde kocaman bir eksiklikle yaşadım. Gelin kuşağımı babam yerine amcam, doladı.
Kapının önü o kadar kalabalıktı ki; Ş'ın tarafı davul, zurna getirip, arabalara doluşup, cümbür cemaat gelmişlerdi. Ben, evin içindeydim, gelin çıkacağım için dışarı çıkmamıştım. Evdekiler, "bu ne kalabalık böyle, kapının önü insan dolmuş" diyorlardı. Dışarıda yörelerinin halaylarını çektikten sonra, beni çıkarmak için kapıya geldiler. Dualarla beni çıkardılar. Kalabalığı görünce epey şaşırdım. Bu kadarını beklemiyordum. Benim için korkutucu bir kalabalık vardı. Gelin arabasına bindik, önümüzdeki davulcular biz, mahalleden çıkana kadar çaldılar, onlara eşlik eden Ş'nın tarafı bıçak oyunları oynayarak, halaylar çekerek ilerlediler. Mahalleden çıkınca arabalara binip, konvoy şeklinde, bulunduğum yere bir saat uzaklıktaki düğün salonuna geldik.
Annem sonradan söyledi, mahalleli; "biz böyle gelin çıkarma görmedik, o kalabalık neydi öyle, kızını evinden pek güzel çıkardılar' diyerek günlerce konuşmuşlar.Düğün istemediğimiz için, düğünümüz mevlitli olacaktı. Salonda önce nikahlarımız kıyıldı. Dini nikahımızı Y.. dayım kıymıştı. Kendisi hocadır. Sonra mevlit okunup, pilav dağıtıldı ve takıya geçildi. Salon hınca hınç doluydu. Meğer Ş'nın etrafı ne kadar kalabalıkmış, bizim kız tarafında halalarım, teyzem, dayım, amcam, arkadaşlarım ve birkaç komşu varken, onlar sayamayacağım kadar çoktular. Takı töreni bir, bir buçuk saat kadar sürdü. Zaten canım sıkkındı, sürekli ağlamaktan harap olmuştum, bir de sahte gülücükler takınıp, saatlerce dikilip, herkesle suratsız bir şekilde fotoğraf çekilmek zorunda kalmıştım. Tanımadığım, bilmediğim birçok insanla el sıkışıp, tebriklerini aldım. Sonunda bitmiş ve herkes dağılmıştı.
Ş.. fotoğraf çekimine gidelim diye tutturdu. "Gitmem ben istemiyorum fotoğraf falan" desem de mecburen gittik. Gözlerim ağlamaktan şişmiş, makyajım akmış, suratım asıktı. "Sadece iki tane başka çekilmem" diyerek fotoğraf stüdyosuna girdim, bir panonun önünde Ş'la durduk ve iki suratsız resim çektirip, çıktık. Daha sonra kardeşim, ben, Ş.. ve onun amca dediği bir adamla yemeğe gittik. Yemek yemek istemiyordum. Sadece sigara içmek istiyordum. Onlar iştahla yemeklerini yerken ben, hiçbir şey yemeden kalktım. Dışarda bir sigara içip, kardeşimle sarılıp, ayrıldık ve yeni evim olacak yere gittik.
Evin önüne gelipte arabadan inmemle birlikte başımın üstünden, takır takır prinçlerin atılması da bir oldu. Anlamaya çalışmak için yukarı ve etrafıma baktım ama fazlasıyla şaşkın bir haldeydim. Ş.. bunlar adettir korkma dedi. Kapının önü, yine kalabalık doluydu. Beni bekleyen başka adetlerde vardı. Evin önünde bir kova duruyordu, onu devirecekmişim, ayağımla hafifçe vurup devirdim. Eve girerken birisi oklavayla arkama vurdu. Yine şaşkınlıkla "ne oluyor ya" diyerek tepki göstermişim. Adettir adettir. Daha eve girmeden sinirlerim alt üst olmuştu. Tüm bunlara nasıl katlanacağımı bilmiyordum. Eve girdiğimde evin içi de dışarısı kadar kalabalıktı. Büyüklerin ellerini öptüm, diğerleriyle de öpüştükten sonra bir koltuğa oturdum. Yanımda ortanca halam ve amcamın eşi yengem vardı. Biz yemekteyken eve gelmişler, sağ olsunlar beni yalnız bırakmamışlar, onlar da olanları şaşkınlıkla izliyorlardı. Yorulmuş gibiydiler. "Artık siz gidin yoruldunuz, sağ olasınız" dedim. "Dur kızım, az daha duralım" dediler. O gelinlikle saatlerce oturup, insanlara gülümsedim. Salona biri giriyor, biri çıkıyor konuşup duruyorlardı. Üşümüş ve gelinliğin üstüne Ş'nın hırkasını giymiştim. Sonunda akşam oldu ve herkes dağıldı. Halamın yardımıyla bu hiç sevmediğim gelinliği üstümden çıkarıp rahatlamıştım. Daha sonra tekrar nikah kıyılacağını söylediler. Sanıyorum dayımın kıydığı nikaha güvenmemişler, halbuki dayım ilahiyat okudu ve Arabistan'lara gitti, yıllarca eğitim görerek hoca oldu. Sabır çekerek hocayı bekledim, tekrar nikah kıyıldı. Halamı ve yengemi yolculadıktan sonra beni, iki odalı küçük daireme aldılar. İki rekat namaz kıldım, bundan sonra olacaklardan fazlasıyla korkuyordum.
Artık Çilem Karatepe olmuştum, çok sevdiğim Öztürk soyadım gitmiş, Çilem isminin acılığı yetmez gibi bir de Kara eklenmişti. Ha bir de tepesi var. Kara bir tepeye gelin gelen zavallı Çilem. Bahtı kara Çilem. Hadi bu soyadını anladık diyelim peki benim kimliğimde yazan memleketim Kahramanmaraş, neden onların memleketi ile yer değiştirmişti? Ben, Kahramanmaraş'lıydım. Onların memleketi, benim memleketim değildi. Tüm bu değişiklikleri kabullenemiyordum. Babamın memleketi kimliğimden silindiğinde, babamı tamamen kaybetmiş gibi hissetmiştim. Peki Ş'nın anne, babası onlara neden anne, baba demek zorundaydım. Benim annem, babam vardı. Onlar Ş'nın anne babasıydı. Onlara anne, baba diyerek kendi aileme ihanet ettiğimi düşünüyordum. Bu konuda aşırı zorlandım. İçimden değil, dilimden söylemek zorundaydım. Neden tüm bunlara katlanan kadındı, erkeklerin neden soyadları ve şehirleri değişmiyordu? Herşeye karşı tepkiliydim.
Ayrıca bunca kalabalığı düşündükçe, kendimi çok yalnız ve çaresiz hissediyordum. Ne işim vardı benim bunların arasında hep kendime kızıyordum. Hiçbir şeyi kabullenemiyordum. Hiçbir şeye benim diyemiyordum. Yıllarca evim diyemedim, eviniz, paranız, şuyunuz, buyunuz hep böyle söyledim.
Bazı şeyleri kabullenememek gerçekten çok zor. Benim olmayan şeyleri benim diye sahiplenmek çok saçma. Neden bunu yapmak zorundaydım ki?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...