Hafta sonu Harem'e birazcık geç gittim çünkü daha önceki davranışlarının, tepemin tasını attırmaları hasebiyle onu, bekletmek istemiştim. Yanına yaklaştığımda, yüzünde o bildik, tanıdık gülümsemesi ile beni bekliyordu. Yakınlardaki bir cafede oturduk.
- Aç mısın, diye sordu.
Aç olmadığımı söyledim. Aslında şöyle ki; başkalarının, özellikle yabancıların karşısında yemek yemekten fazlasıyla çekiniyorum. Sanıyorum babamın evinde yaşadığım, psikolojik etkilerden dolayı böyle hissediyorum. Yemek konusunda aşırı derecede takıntılarım var. Birileri bana bakarken, karşımda yabancılar varken, yemek yemekten utanıyorum. Çünkü babamın karşısında yemek yemeye çekinir, yediklerimden utanır, çoğu zaman sofradan aç kalkardım. Bize "yedikleriniz haram zıkkım olsun" derdi. Sevmediğimiz bir yemeği ise zorla yedirir, yemezsek döverdi yada bir anda bir şeye kızıp, sofrayı devirirdi. Marketten bir şey aldığında, günlerce aldıklarının lafını ederdi. Korkuyordum başkaları da bana babamın verdiği tepkileri verir diye çok korkuyordum.
Ş.. ısrar etti.
- Ben sabahtan beri bir şey yemedim, çok acıktım. Sen yemeyeceğinden emin misin?- Evet evet ben, yedim de geldim, sadece çay içerim.
- Peki o zaman ben, kendime yemek söylüyorum. Günah benden gitti.
Yemeğe başladığında, öyle tatlı ve çekimser bir yiyişi vardı ki; benimle olmanın verdiği heyecandan dolayı, elleri titriyordu. Yemeği yerken etrafına döküyordu. Dayanamadım ve "nasıl yemek yiyorsun, baksana hep döktün, çocuk gibisin, ellerin de titriyor, ver şu kaşığı ben, sana yedireyim" dedim. "Gerçekten mi" diyerek bana, inanmaz gibi şaşkınlıkla baktı. Kaşığı alıp, birkaç kaşık yedirdiğimde rahatlamıştı.
- Tamam tamam geç kalışını affettim artık ben yiyebilirim, kendimi çocuk gibi hissettim.
Gülüştük; yemeği bitince, cafeden kalkıp, Kız Kulesi sahiline doğru yürüdük. Benim, durgun ve sakin kişiliğime karşın onun, eğlenceli ve neşeli bir kişiliği vardı. Ağız dolusu gülüyor, bolca şaka yapıyor, beni de güldürüyordu. Sahilin taşlıklarında oturup, uzun uzun sohbet ettik. Ayrılırken, numaramı istemişti, ben de verdim.
Evde ise annem, artık iş bulamadığından yakınarak, başını açmıştı. Kabul ediyorum o, dönemler tesettürlü bayanlar epey zor şeyler yaşadılar. Şimdiki gibi başörtüsü ile her yere girip, çıkamıyordunuz. Başörtülü olanlar yadırganıyor; hastanelerde, okullarda, devlet dairelerinde ve birçok meslekte tesettürlü bayanlar, başını açmak yada peruk takmak zorunda kalıyordu. Şu an içinde bulunduğumuz zamana gelene dek ne büyük badireler atlatıldı. Şimdiki zamanda hamd olsun ki bu büyük sorun, ortadan kalktı. Fakat annem hala açık, kapanmayı düşünmüyor. Kapandığı dönem bir meltem imiş, esip geçmiş yada ilerde bahsedeceğim gibi kapanma sebepleri ortadan kalktığı için açılmıştır ne diyebilirim ki..
O zamanlar annemin, görüştüğü bir adam vardı. Bizimle de tanıştırmıştı. Arada sırada bizimle birlikte, bazen de yalnız onunla yemeğe gidiyor, çoğu zaman eve geç saatlerde döndüğü oluyordu. Mutlu olsun istiyordum, kararlarına saygı duyuyordum, yaşını başını almış kadın ne yaptığını bilir diyordum. Daha sonra adamın evli olduğunu öğrendi ve ayrıldı.
Benim hayatım ise çalışmak, hafta sonları evi temizleyip, arkadaşlarımla yada Ş'la buluşmak gibi oyalanmalarla geçip gidiyordu.
Yaz sezonunda Üsküdar'da, konserler düzenlenirdi. Kızlarla toplanır, konsere giderdik. Konser geç bittiği için genellikle arkadaşım Y'de, kalırdım. Hem onların evinden, iş yerim daha yakın olurdu ve yol parası derdinden kurtulurdum. Bazen de eve dönerdim ama konser geç bittiği için eve dönmem de gecikirdi. Annem de kızardı. Oysa biz ona, karışmıyorduk o, istediği saatte gelip, gidiyordu. Yine evi temizlemek yok, yemek yapmak yok, çalış, gez yaşıyordu. Benim kendi çalıştığım paradan, cebime bir şey kalmıyordu, ufak bir harçlıkla idare etmeye çalışıyordum. Salt annem, mutlu olsun, üzülmesin, güçlük çekmesin diye bütün paramı ona veriyordum. Aylarca yırtık ayakkabı ile gezdim de haberi bile olmadı. Kendisi ise başını açtığı gibi kuaföre gidip, saçlarını yaptırmıştı. Şimdi düşünüyorum da değmezmiş. O ağır işte çektiğim sıkıntılara, oradaki insanlardan gördüğüm cefalara, bir satış yapabilmek için; utana, sıkıla milletin önünde ezilmeme, parasızlığıma, ayaklarıma, sırtımın ağrıyan yerlerine ve kendime çektirdiğim bunca eziyete değmezmiş diyorum.Değmezmiş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...