Benim bocalayışım sürerken, kardeşimden annemin, kalp krizi geçirdiğini öğrendim. Kardeşim hemen uçağa atlayıp gitmiş. Benim çocuklarımın küçük olduğunu ve onları bırakamayacağımı bildiği için kardeşim, "senin şimdilik gelmene gerek yok, ben başındayım sen çocukları ayarla da iki gün sonra gel" dedi. Hastanede kardeşim kalmıştı. Eşimle konuşup, gitmem gerektiğini söyledim. İki gün boyunca annemin yanında olmadığım, olamadığım için ağladığımı hatırlıyorum. İki gün sonra çocuklarımı eşime bırakıp, İstanbul'dan Mersin otobüsüne bindim. Çocukları bırakacağım kimse yoktu. Eşim, çocukların başında olmak için, işyerinden bir haftalık izin almıştı.
Evlendikten sonra, tek başıma hiçbir yere gitmemiştim. Özgüvenim sıfırdı, tek başıma yolculuk yapmak beni çok tedirgin etmişti. Gençliğinde oradan oraya gezen kız, evlenince bütün özgüvenini yitirmişti. Mersin'e giderken o kadar korktum ve yalnız hissettim ki, sanki başıma bir şey gelecek yada kaybolacağım gibi duygular içindeydim. Otobüs Mersin otogarında durduğunda, kalbim küt küt çarpıyordu. Annemin yeni evini de bilmiyordum. Annem artık kirada değildi, ev almıştı. Annemle kardeşimi arayıp, ben indim şimdi ne yapacağım? Hangi otobüse bineceğim, evi nasıl bulacağım diye sorular soruyordum. Onlar teker teker anlatıyor, ben içimden elimde bavulumla ne yapacağımı düşünüyordum. Sora sora annemin evine giden otobüsü buldum. İneceğim yeri bilmediğim için, şoföre, bana şu durakta haber verir misiniz demiştim. Bu arada ya şoför unutursa, ya kaybolursam diye endişe içindeydim. Şoför, burada ineceksiniz dediğinde içim rahatlamıştı. Şimdi de evi bulmam gerekti. Tekrar annemleri aradım. Onlarla konuşa konuşa evi bulmuştum. Korktuğum hiçbir şey olmadı, rahat rahat gelmiştim. Fakat iç kuruntularım beni mahvetmişti.
Eve girdiğimde, annem salonda yatıyordu. Koşup sıkıca sarıldım, kaç günlük endişem son bulmuş, içim ferahlamıştı. Anneme geçmiş için ne kadar kızarsam kızayım, asla sevgim değişmez. Annemi kaybetmekten, ona bir şey olmasından ve yetişememekten öylesine korkmuştum ki, ona sarılınca bütün korkularım geçmişti. Kardeşim, kahvaltı hazırlamıştı. Beraber yiyerek sohbet ettik. Kardeşim anlatıp duruyor şöyle oldu, böyle oldu, herşeye ben koştum gibi yakınmalarda bulunuyordu.
O sırada kapı çaldı. Kızı ve oğluyla teyzem gelmişti. Teyzeme ve kızına sarılıp hoşgeldiniz dedim. Çocukluğumdan beri onları görmemiştim. (Çocukluğumun yaz tatillerinde, hep onlarda kalır, yatacak yer kalmayınca da teyzem, büyükçe bir yer yatağı açardı. Teyzemin iki kızı, üç oğlu, ben ve kardeşim, toplam 7 kişilik yatakta, sabah uyandığımızda kendimizi birbirimize dolanmış halde bulur, ayrılmaya çalışırken kahkahalarla gülerdik.) Sıra teyze oğluyla merhabalaşmaya gelmişti. Teyze oğlu bana elini uzattı. Bense inanışıma göre, akrabamda olsa kimse ile tokalaşmaz, sarılmazdım. Elimi kalbime bastırıp, başımı eğerek ona da hoşgeldin dedim. Teyze oğlu önce bir şaşırdı, sonra gülümseyerek elini indirip, hoşbulduk dedi. Oturduk, konu arasında teyze kızı, neden abisinin elini sıkmadığımı, bizim kardeş olduğumuzu, çocukluğumuzun birlikte geçtiğini söyledi. Ben de onlara kibarca, "öyle de olsa ve akraba da olsak, benim inanışımda kadın namahremdir, eşi ( baba, kardeş) haricindeki bir erkekle tokalaşıp, sarılması haramdır. Beni yanlış anlamayın lütfen" dedim. Teyze oğlu araya girerek, "ben seni anlıyor ve saygı duyuyorum benim için hiç sorun değil" dedi. Fakat teyze kızı, hala anlamıyor, bu hareketimden rahatsız olduğunu söylüyordu. Kardeşimde, "bizim Çilem böyledir, hacı-hoca oldu, sade size değil herkese böyle takılmayın" diyor, gülüyordu. (Aslında hacı-hoca diyerek beni dalgaya almıştı.) Teyze oğlu arayı yumuşatarak konuyu kapattı. O sırada tekrar kapı çaldı. Kardeşimi otogara bırakmak için, diğer teyzemin oğlu gelmişti. O da bana elini uzattığında, aynı hareketi yapmıştım. Hepsi çok şaşkındı, sadece saygı duyuyorum diyen erkek kuzenim beni anlamıştı.
Kahvaltıdan sonra, kardeşim, ben ve iki teyze oğlu ile dışarda sigara içmeye çıktık. Yeni gelen diğer teyze oğlu (bu teyze oğlunu çocukluğumdan hiç hatırlamam o an gördüm sayılır) şöyle dedi.
- Sen ve S.. kardeş olmanıza rağmen ne kadar farklısınız, hiç birbirinize benzemiyorsunuz. Görünüşü geçelim ama kişilik ve davranış olarak bu kadar başka iki insan nasıl kardeş olur, Çilem ben seni tanımam ama kardeşini çok iyi tanırım. Şu an seni görünce gerçekten çok şaşırdım. Yani S'in kardeşinin, bu kadar efendi bir bayan olması beni afallattı. Seni takdir ettim.
Ona söyledikleri için teşekkür ettim. Kardeşimse beni gömdünüz sağolun diyerek, gülüyordu ama canı da sıkılmıştı. İçeri girdikten sonra, kardeşim, hazırlanıp İstanbul'a yola çıktı. O bir hafta içinde anneme bebek gibi baktım. Evi dipli köşeli temizledim, geçmiş olsuna gelenleri ağırladım. Tek başıma bakkala, markete, pazara gittim. Biraz kendime karşı özgüven bile kazanmıştım. Annem, ayağa kalktıktan sonra ise beraber Mersin'in merkezinde, sahilinde gezdik. Mersin sokaklarını epey özlemiştim.
Bir hafta bittikten sonra eve döndüm. Eşim, yokluğumda evi harabeye çevirmiş, her tarafı batırmıştı. Bir hafta boyunca evi temizlemekle uğraştım. Evde bir kadının yokluğu nasıl da farkediliyor. Eşim, hiç kendine sormaz mı acaba Çilem olmazsa biz ne yaparız? diye.. Nerede ailesi, nerede annesi, niye bakmamışlar oğullarına ve torunlarına...
Herşey laf, icraata gelince herkesler boş!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Não FicçãoKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...