"Kadın yazarlar, epey hazırlıklı başlıyorlar yazmaya. İyi kitaplar okumuş oluyorlar ve yazmaya karar verene kadar bir hesaplaşma yaşıyorlar kendileriyle, bu yüzden de yazdıkları daha açıksözlü oluyor, yalnızca bu özellikten ötürü bile beğenilebiliyorlar. Toplumcu yazarların ezici çoğunluğu ise -özellikle erkekler- özel yaşamlarını, çocuksu zenginliklerini habire kaçırıyorlar okurdan."
Bu satırlarda Tomris Uyar, kadın yazarların samimi, içten, açık sözlü, doğal ve korkmadan yazdıklarını savunuyor. Erkek yazarlarda ise bu açıksözlülüğü bulmak gerçekten zor. Kadınlar, tüm gizlerini döküyorlar ortaya, korkmadan yazıyorlar, saklamıyorlar. Mesela Tezer Özlü, Slyvia Plath, Nilgün Marmara, Furuğ Ferruhzad, Didem Madak, Tomris Uyar gibi yazarları örnek verebilirim. Tabi parmakla sayılır birkaç samimi erkek yazarımız da var ki, onlara da haksızlık etmek istemem. Çatal yürekli yiğidom Ahmed Arif, Cemil Meriç ve Franz Kafka ve Pavese.
Bende öyle ha deyince başlamadım yazmaya, çok okudum, araştırdım, inceledim. Aslında kafamda yazmanın temellerini atıyordum ve içimden hep şöyle derdim:
'Eğer birgün yazarsam, saklanmayacağım. Korkmadan, gizlemeden, açık yüreklilikle, içimdeki her duygunun ve durumun kalemle dansını izleyeceğim.'2022'nin başlarıydı. Jack London'un Martin Eden kitabını okuyordum. Martin Eden, denizcilik işi ile uğraşan, eğitimsiz bir gençken, eğitimli ve kültürlü bir ailenin kızına aşık oldu. Kızın kalbini kazanabilmek için de kendisini değiştirmesi ve geliştirmesi gerektiğine karar verdi. Sonrasında kütüphanelere kaydoldu, eline ne geçerse okudu. Durmadan, bıkmadan, kendini geliştirmek için azimle çabaladı. Amacı başarılı bir yazar olmak ve sevdiği kıza ulaşabilmekti ve bunu başardı. Kitabın sonu pek güzel bitmiyor ama genel olarak etkilendiğim Martin'in başarıya giden yoldaki çabalarıydı.
Kitabı bitirdikten sonra dedim ki; 'neden bende Martin Eden gibi yazmayayım? Evet benim de eğitimim zayıf, liseden sonra eğitimime devam etmedim. Fakat bu yaşıma kadar, Martin gibi sürekli okudum. Ayrıca edebiyatı ve şiiri fazlasıyla seviyordum. Edebiyata çocukluğumdan beri, özel bir ilgim vardı. Şiirse beni iyileştirip, sakinleştirirdi. Bir şiir kitabını okuyup, bitirdikten sonra, düşüncelere dalar, kelimeleri kafamda tekrarlayıp dururdum. Bu da yetmez gibi YouTube da sevdiğim şiir kanallarını açar, saatlerce şiir dinlerdim.
Aradan birkaç gün geçti, mutfakta yemek yapıyordum. Ben yemek yaparken, düşünmeyi severim. Olumlu yada olumsuz, bazen de düşünürken oturur ağlarım. Düşünceler böcek gibi gezinir kafamda, yürür yürür, beynimde gezinmedik tek bir nokta dahi bırakmazlar. İçerde savaş çıkar, kan çıkar, bombalar patlar, birileri ölür, birileri dirilir. Düşüne düşüne acım taşar, acım nefesimi kesip, canımı yakar. Böyle belalı bir andı. Kafamda sadece oradan oraya atlayan düşüncelerim vardı, eşim işteydi, çocuklarsa okulda, evde çıt yok ve iki mısra düştü dilime.
"Biz acıyla hemhal olmuşuz derttaş
Kalemimizin can bulması bundandır."İçimden mısraları tekrarlayıp duruyordum. Nasıl oldu bilmiyorum. Bu iki mısra dilime nasıl düştü, birdenbire gelen bir ilham durağındaydım. Acılarımdan başka dostum mu vardı? Şimdiye kadar hep acılarımla dost olmuştum, o beni, ben onu kucaklamıştım. Demek kalemim acılarımla can bulacaktı. Dilime düşen bu iki satırı hemen kağıda geçirdim.
O akşam oturdum kendimi denedim. Bakalım bir şiir yazabilecek miyim? Acemice bir kaç şiir yazdım ama hoşuma da gitti. Günler geçiyor artık kafamda şiirle yatıp, şiirle kalkıyordum. Sürekli yazıyor, siliyor, denemeler yapıyordum ve bir akşam ilk kez, kayda değer bir şiir çıktı ortaya. Eşim, televizyon izliyordu, akşam vakitleriydi. Balkona çıkıp, çiçeklerimi izleyerek, bir-iki sigara içtim, aklıma babam geldi, (zaten babam hiç aklımdan çıkmazdı ki) yine babamı düşünmeye başladım. Acaba babam bana halimi sorsa, ona ne derdim? İşte böyle bir akşamdı ve şu mısralar düştü dilime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...